Anasayfa , Köşe Yazıları , AKP’nin -Kapitalizm Patentli- Çevre Pratiği [*] – Temel Demirer

AKP’nin -Kapitalizm Patentli- Çevre Pratiği [*] – Temel Demirer

“Natura abhorret vacuum.”[1]

İnsan(lık), sürdürülemez kapitalist vahşetin devreye soktuğu ekolojik felaketle yüz yüzedir.

Yaşar Kemal’in, “Evrende iki sonsuz doğurgan yaratıcı güç vardır. Biri insan, öbürü doğa. İnsan, yaratıcılığını yitirdiği gün, doğa yaratıcılığını bitirdiği gün her şey bitecektir,” uyarısı eşliğinde küresel ısınmadan, diğer verilerine dek bunu görmeden gelmek, artık mümkün değildir.

Özellikle de AKP’nin -kapitalizm patentli- çevre pratiği göz önünde bulundurulduğunda…

* * * * *

Şakası yok, öyle geçiştirilecek türden değil; bütün canlılar, büyük bir tehlikenin eşiğinde.

Gerekçe: “Küresel ısınma…”

İnsanlık sürdürülemez kapitalizmin eliyle toplu intihara koşuyorken; suçlu yine emperyalistler, egemenler, kapitalist sistem.

Gelişme adına, yatırım adına üretim ve tüketim sürekli pompalanıyor. Bu uğurda tırmanan fosil yakıt tüketimi tüm canlıların, doğanın canına okuyor.

Zehir soluyoruz artık, içme suları, denizler kirleniyor. Küresel ısınmanın, sera gazı salımlarının yüzde 80’inden G20’ler sorumlu.

Veriler ortada! Kuzey kutbu, Himalaya ve Alpler’deki buzullar eriyor. Deniz suyu yüksekliği sistematik olarak artıyor. Okyanustaki bazı adalar sular altında, pek çok ülkede tayfunlar ve kasırgaların sayısı ve yıkımı büyüyor. Bütün kıtalarda kuraklık ve sıcaklık artışları rekor düzeyde![2]

2016 tarihin en sıcak yılı olacakken; ‘Nature Climate Change’ dergisindeki bir araştırmaya göre, şu ana kadar şirketlerin bulduğu petrol, kömür ve doğalgaz rezervleri yakıldığında, dünyanın ortalama 10 derece ısınacağı hesaplandı. Bu ısınma kutup bölgelerinde 20 dereceye kadar çıkacak.[3]

* * * * *

Lafı uzatmadan AKP’nin -kapitalizm patentli- çevre pratiğine geçersek!

Bu dümensiz, frensiz gidişat öncelikle, doğayı kirleterek tüketirken; coğrafyanın insanlarını da hastalık ve yok oluşa mahkûm eder!

“Nasıl” mı? Alın bir dize somut veri!

  1. i) Namık Kemal Üniversitesi Sağlık Yüksekokulu Öğretim Üyesi Toksikolog Yrd. Doç. Dr. Ayşe Handan Dökmeci, Marmara’da deniz canlılarında yaptıkları araştırmalarda, “arsenik” oranlarının normal değerlerinden yüksek çıktığını belirtip, “Arsenik uzun dönemde deri, böbrek, akciğer ve mesane kanserine, kurşun ise nörolojik bozukluklara neden olabiliyor,” dedi![4]
  2. ii) Emsey Hospital Medikal Onkoloji Direktörü Prof. Dr. Erkan Topuz, “Kanser 1950’lerden beri artmakta. Artıyorsa bunun altında çevresel faktörlerin olduğunu da bilmemiz gerekir. Belki klasik olacak ama hava, su ve toprak dikkat edilmesi gereken üç ana risk faktörü. Bir de son zamanlarda hastalarımda gözlemlediğim stres ise kanseri tetikleyici hâle getiriyor,” dedi![5]

iii) Sağlık Bakanlığı, Refik Saydam Hıfzısıhha Merkezi’ndeki test sonuçlarına göre, Kütahyalı işçilerin vücutlarında kurşun dahil birçok ağır metale rastlandığını açıkladı. Ankara Tabip Odası da, Eti Gümüş’te çalışan aşçıda bile arseniğe rastlandığını duyurdu![6]

  1. iv) Prof. Dr. Hamzaoğlu, Dilovası’nda yenidoğan bebekler ve anne sütünde ağır metallere rastlandığını açıklarken; Türkiye’nin en büyük sanayi bölgesi Kocaeli, İzmit ve Dilovası’nda “çevre endişesi” büyüyor. İzmit’te 2 genç kızın ardarda kanserden ölümünün ardından Dilovası’ndaki kirliliğe karşı uzmanlar uyardı: “Bakanlık sağlık verilerini bizlerle paylaşmıyor”![7]
  2. v) TÜİK, Doğu Marmara Bölgesi’nde yer alan şehirlerde ölüm sebeplerini ve oranlarını açıkladı. Buna göre Kocaeli’de her 4 kişiden 1’i kanser nedeniyle hayatını kaybediyor. Kentteki bu yüksek oran akıllara, Onur Hamzaoğlu’nun Dilovası’ndaki araştırmalarını getiriyor![8]
  3. vi) Yalova Çevre Platformu’ndan avukat Ayşe Aydemir, 2002 Nisan’ın kadar Yalova’daki kanser oranının yüzde 80 civarında olduğunu aktarıp, “Artık çocuklarımız astımlı doğuyor,” dedi![9]

vii) Türkiye’de her yıl üç bine yakını kömürlü termik santral kaynaklı olmak üzere yaklaşık 29 bin insan, hava kirliliği nedeniyle yaşamını kaybediyorken; dünyada da her yıl 3.7 milyon erken ölümün arkasında hava kirliliği ve kömürlü termik santrallar var![10]

viii) Dr. Eşref Atabey’in araştırmasına göre, akciğer zarı kanserine neden olan asbest minerali Türkiye’de 72 bin kişiyi tehdit ediyor. Türkiye’deki rezervin 29 milyon 600 bin ton olduğu belirtiliyor. Hacettepe Üniversitesi Medikal Jeoloji ve Mezotelyoma Araştırma ve Uygulama Merkezi’nden Dr. Atabey, “Türkiye asbest haritası” araştırmasında 72 bin kişinin asbest mineralinin yarattığı akciğer zarı kanseri, yani “mezotelyoma” riski ile karşı karşıya olduğunu belirtti. Türkiye’deki 45 il, 87 ilçede toplam 203 köyün asbest tehdidi altında olduğunu belirten Atabey, görünür ve muhtemel asbest rezervinin yaklaşık 29 milyon 600 bin ton olduğunu söyledi![11]

  1. ix) ‘Kuito’ adlı radyoaktif atık yüklü gemi, söküm için rotasını Türkiye’ye çevirdi![12]
  2. x) Dünya Sağlık Örgütü’nün (WHO) “kanserojen madde” listesinde yer alan asbest 2010’da yasaklandı. Ancak, Bakanlar Kurulu kararıyla Türkiye’de 2010’da yasaklanan asbestin, Türkiye’de yüz binlerce ton olduğu ve 10 yılda 130 bin ton ithal edildiği ortaya çıktı![13]
  3. xi) Sakarya’nın Pamukova ilçesi Karapınar Mahallesi’nde özel bir firmaya ait taş ocağına gömülen kimyasal atık felaketinin ortaya çıkmasının ardından, benzerinin Aliağa Organize Sanayi de yaşanabileceği belirtiliyor. Bazı firmaların zehirli kimyasal atıkları yeterli denetim olmamasından faydalanarak mevzuata aykırı biçimde çevreye gömülüyor. Bu fabrikalardan birisi de boya imalat fabrikası Kubilay Boya işletmesi![14]

xii) İstanbul Kâğıthane’de 50 yıldır plastik hammaddesi üreten bir petrokimya fabrikası, çevre müdürlüğünün kapatma kararına rağmen zehir saçıyor![15]

xiii) Türkiye’de hava kirliliğinden ölenlerin sayısı, trafik kazalarında ölenlerin 7 katı. Kirlilik kalp krizine de yol açabiliyor. Hava kirliliği akciğer kanseri başta olmak üzere kalp ve damar hastalıkları, inme gibi ciddi sağlık sorunlarını da beraberinde getiriyor. Türk Toraks Derneği’ne göre, Türkiye’de her yıl yaklaşık 29 bin kişi hava kirliliğine bağlı hastalıklar nedeniyle hayatını kaybediyor![16]

* * * * *

Bu kadar da değil! “Aqua fons vitae/ Su hayattır” gerçeğinin altını defalarca çizip, suyu satarak metalaştıran vahşet pratiğinde şunlar da kayıtlı!

  1. i) Türkiye Halk Sağlığı Kurumu ülke genelinde damacana sulardan alınan 5 bin 178 numuneyi inceledi. 2014 yılının ilk 6 ayında 127 firmanın suyu mikroplu çıktı![17]
  2. ii) AKP’li Balıkesir Büyükşehir Belediye Başkanı Ahmet Edip Uğur, kentin kırsal bölgelerindeki 60 mahallede yurttaşların arsenikli su içtiğini, pek çok mahallede de nitrit ve nitratlı su kullanıldığını açıkladı. Balıkesir’deki pek çok mahallenin içme suyunun sağlıksız olduğunu söyledi![18]

iii) Çanakkale’nin Biga ilçesindeki 10 bin dönümlük tarım arazisini besleyen Gönen Çayı’nın zehir saçtığı ortaya çıktı. Deri ve diğer sanayi tesislerinin atıklarıyla kirlenen çayın suyunu inceleyen TÜBİTAK, ağır kimyasallar tespit etti. “Türkiye’nin pirinç deposu” olan bölgede tüm uyarılara rağmen önlem alınmıyor![19]

  1. iv) Ordu Halk Sağlığı Müdürlüğü ekipleri kent merkezi hariç, kent genelindeki ilçe ve köylerde şebeke sularının ortalama yüzde 50 oranında kirli ve klorlamanın yetersiz olduğunu belirledi![20]
  2. v) Ankara suyunda arsenik skandalı: ASKİ’nin ölçümlerinde limitlerin üzerinde zehir çıktı! ASKİ’nin Kasım 2014’te iki farklı su arıtma tesisinde yaptığı incelemelerde limitlerin üzerinde arsenik ve sülfat bulundu![21]
  3. vi) Yıllık 55 milyon metreküp kapasiteyle İstanbul’un en önemli içme suyu kaynakları arasında yer alan Sazlıdere Barajı’na 11 yıldır kanalizasyon suyu karışıyor![22]

vii) Kütahya’nın Emet ilçesine bağlı İğdeköy’de tehlike sınırı litrede 10 mikrogram olan arsenik miktarı, içme suyu şebekesinde 65.5 mikrogram, sokak çeşmelerinde ise 400 mikrogramdan fazla çıktı. Bu nedenle bu kaynaklardan su içilmesi yasaklandı, çeşmelere de “içilmez” tabelaları asıldı![23]

viii) Zara ilçesine bağlı Beydağı’nın eteklerindeki 18 köyün içme suyunda normalin kat kat üstünde arsenik olduğu belirlendi![24]

  1. ix) Ordu Üniversitesi Fatsa Deniz Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İsmet Balık, “Doğu Karadeniz bölgesinde artan sanayi ve kentleşme çevre kirliliğini beraberinde getiriyor. Sanayi atıkları, evsel atıklar, tarımsal atıklar, maden endüstrisi ve her türlü taşımacılık bu kirliliğin sebebidir. Kirlilik akarsular, yer altı suları veya akıntılar yolu kaynağından binlerce kilometre uzağa taşınabilmekte ve geçtiği bölgelerdeki canlılığın tümünü etkileyerek çevresel bir felakete dönüşebilmektedir. Hatta nesiller boyu birikim gösterebilmekte ve insan da dahil olmak üzere her türlü canlı için hayati tehlike oluşturabilmektedir. Maalesef ki çevremizde gördüğümüz kanserli insanların sayısının yüksek olmasının en önemli sebeplerinden biri de çevresel kirliliktir,” dedi![25]
  2. x) Trakya’nın can damarı Ergene Nehri’ndeki kirlilik sorunu bir türlü çözülmüyor. Nehrin debisinin yüzde 75’ini sanayi ve evsel atıklar oluşturuyor. Siyanür ve ağır metallerin bulunduğu Ergene Nehri artık bir su kaynağı kabul edilmiyor. Bölgedeki 2500 fabrikanın ve belediyelerin evsel atıklarının Ergene Nehri’ne aktığına dikkat çeken TEMA Vakfı Gönüllüsü Hakan Dedeoğlu, resmi veriler açıklanmasa da Ergene’deki kirlilik nedeniyle Trakya’da yaklaşık 100 bin kişinin kanser tedavisi gördüğünü vurguladı. Ölümlerin 10’da 7’sinin kanserden kaynaklandığını ifade eden Dedeoğlu, “Artık sudan bahaneler istemiyoruz,” dedi![26]
  3. xi) Marmara Denizi çok büyük risk altında… ‘Marmara Denizi’nin Değişen Oşinografik Şartlarının İzlenmesi’ projesi 2012 Raporu sonuçlarına göre, Marmara Denizi’nde önceki yıllara oranla daha fazla oksijensiz alana rastlanıp, su kalitesinin artarak bozulduğu gözlemlendi![27]

xii) İstanbul Üniversitesi’nden araştırma görevlisi Eda Topçu, altı ülkenin kıyısı bulunan Karadeniz’den 25 ülkenin çöplerinin toplandığını açıkladı![28]

xiii) Yaşanan toplu balık ölümleri ile gündeme gelen İzmit Körfezi’nde ölümlerin ağır metalden kaynaklanabileceği belirtiliyor![29]

* * * * *

Burada bir parantez açarak eklemeliyim: T.“C” Anayasası’nın 56. maddesine göre, “Herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahip”MİŞ!

Bir kere daha anımsatarak altını çizmekte yarar var: Türkiye’nin en büyük sanayi bölgesi olan Kocaeli’nde yaşayanlar bu haktan yoksun. Sanayi çöplüğüne dönen Dilovası ilçesinde havası, suyu, toprağı zehirlenen insanlar, hak ettikleri şekilde iyi bir yaşam sürmelerine olanak veren nitelikte bir çevreye sahip değil. İmkânı olanın kaçtığı, ne koşulları ne de yaşam yerini değiştiremeyen insanların ise hapsolduğu bir zehir çemberi burası.

Dünya Sağlık Örgütü’ne göre bütün kanserlerin yüzde 80’i doğrudan ve dolaylı olarak çevresel faktörlere bağlı. 2004’de Kocaeli Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı tarafından gerçekleştirilen bir araştırmaya göre 1995-2004 yılları arasında ölümlerin yüzde 33’ü kanser nedenli. Bu oranın dünyada 12.5 ve Türkiye’de 12.9 olduğu göz önüne alındığında, durumun vahameti iyice belirginleşiyor. Dilovası’nda 10 yıl ve daha uzun süre yaşayanlarda kanser nedeniyle ölme riskinin, 10 yıldan az yaşayanlara göre 4.4 kat daha fazla olması da bölgenin neden ölüm ovası olarak anıldığını açıklıyor![30]

Hâl buyken; “Dahası da var mı?” demeyin sakın ola…

Dahası da, fazlası da var!

* * * * *

Hızla sıralayalım!

2015 yılı ‘Dünya Çevre Performansı Endeksi’ raporuna göre, Türkiye iki yılda 33 basamak birden geriledi. ‘Doğa ve Yaban Hayatı Koruma’ kategorisinde 100 üzerinden 22.5 puan alarak 180 ülke içinde 177’nci oldu. Yani doğa ve yaban hayatının korunmasında Türkiye, iç savaş ve diğer felaketlerle mücadele eden Irak, Suriye, Libya ve Haiti’nin bile gerisinde kaldı.

Türkiye 1990 yılına göre iklim değişikliği ve küresel ısınmayı artıran karbondioksit emisyonlarını yüzde 125 artırdı. Üstelik bu artıştan çok daha fazlasını 2030’a kadar yapmayı taahhüt etti. Bu demektir ki daha fazla termik santral, daha fazla duble yol, daha fazla köprülerle hükümet iklimi daha çok değiştirecek. Türkiye iyi olan hiçbir şeyi yüzde 125 artıramazken, kötü olan sera gazı emisyonlarını 24 (1990-2014) yılda yüzde 125 artırdı!

Türkiye’nin gerileme kaydettiği diğer ana kategori ise “Ormanlar” oldu. Uydu verileri, 14 yılda 178 bin hektar alanın ormanlaştığını, 333 bin hektar ormanın ise kaybedildiğini gösteriyor. Sadece İstanbul’da havaalanı, yol, köprü projeleri için kesilen ve kesilecek ağaç sayısı 3 milyon. Türkiye’nin akciğerleri yok ediliyor![31]

Ayrıca ‘Heinrich Böll Derneği’nin hazırladığı ‘Toprak Atlası’ başlıklı rapor da, toprağın yok edildiğini söylüyor. Türkiye’de 2001-2010 yılları arasında tarım dışına çıkarılan arazi miktarı, resmi rakamlara göre, 827 bin hektar civarındayken;[32] Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanı Faruk Çelik de, her 2 saniyede bir futbol sahası büyüklüğünde tarım arazisinin yok olduğunu belirtiyor![33]

Sadece toprağın yok edilmesi mi? Elbette hayır; şöyle ki!

Avrupa’da bitki türlerinin sayısı 12 bin 500. Bunun 2 bin 500’ü endemik. Türkiye’de bitki türü sayısı 11 bin. Endemik, yani dünyada sadece bu topraklarda var olan türlerin sayısı 3 bin civarında.

Üzerinde yaşadığımız topraklar aynı zamanda kuşlar için bir “cennet”. Türkiye’de var olan kuş türü sayısı 465. Kuşların iki büyük göç yolu topraklarımızın üzerinden geçiyor. Her yıl kuzeyden güneye göç eden, 3 milyon kuş geçiyor üzerimizden.

Türkiye’de 161 memeli, 141 sürüngen türü yaşıyor. 480 tür deniz balığı ve 236 tür de tatlı su balığı var.

Uluslararası Doğayı Koruma Birliği (IUCN) tarafından hazırlanan “kırmızı liste”de Türkiye’deki 127 balık, 103 bitki, 17 memeli ve 16 kuş türünün yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğu belirtiliyor.

Tehdit altındaki 364 türün arasında bugün av turizmine malzeme yapılan boz ayı, yaban keçisi ve yaban koyunu gibi türler de var…

Dünya yenilenebilir enerji kaynaklarına yöneliyor. Türkiye ise, güneş ve rüzgâr potansiyeline karşın kömüre yöneliyor. 80 yeni termik santral planlıyor. Oysa kentlerimizde rahat nefes alamıyoruz. Avrupa standartlarına göre havası temiz tek kent var: Çankırı. Türkiye’deki termik santral sayısı 100’ü aşarsa hâlimiz ne mi olur?[34] Felaket!

2002’den 2016’ya AKP iktidarları boyunca 439’u 10 MWm’nin altında 919 HES projesi için elektrik üretim lisansı verildi, 2013’te mikro HES’lerden vazgeçilince termik santralda lisanslanan kurulu güç yüzde 50 artırırken;[35] 59 ilde 478 HES’in bulunduğu Türkiye’de, 61 ilde daha 534 HES yapılması planlanıyor. HES’ler başta Doğu Karadeniz olmak üzere hemen her bölgeye yayılmış durumda. Öte yandan İzmir ve Muğla başta olmak üzere toplamda 20’nin üzerinde termik santral mevcut. Ayrıca İzmir için “RES’lerin Başkenti” demek mümkünken şirketlere yeni RES lisansları verilmeye devam ediliyor.

Rant ve talanın had safhaya ulaştığı AKP iktidarının 13’üncü yılında en önemli kıyımlardan biri Marmara ve Ege bölgesinde gerçekleşiyor. İstanbul Ticaret Odası’nın 3’üncü Havalimanı’nın yakınlarında, 500 bin metrekarelik bir alanda kurmayı planladığı fuar merkezi, ve çevresindeki yapılaşma tehlikesi nedeniyle Kuzey Ormanları’nda bulunan 250 milyona yakın ağaç tehdit altında.

Öte yandan Ege Bölgesi’nin özellikle kuzey kesimini kendilerine hedef seçen kâr odakları, hayata geçirmeyi planladıkları bazı projeler konusunda ısrarlı.[36]

* * * * *

Burada bir parantez açarak ilerlersek: Boğaziçi Üniversitesi’nde düzenlenen İklim Forumu’nda dünya için açıklanan -altı akademisyenin hazırladığı- iklim raporuna göre, Türkiye’de her yıl termik santraller ve HES’ler yüzünden 2 bin 876 kişi erken ölüyor. Avrupa Birliği ülkelerindeki termik santraller kaynaklı erken ölüm sayısı ise 18 bin 200…[37]

Oysa Baraj ve HES’ler Fuarı’nın açılışında konuşan Orman ve Suişleri Bakanı Veysel Eroğlu, HES’lere karşı çıkanları anlamadığını belirterek, “Gidip Solaklı’ya baksınlar,” demişti. Trabzon’un Of ilçesinden başlayıp Uzunköprü’ye kadar uzanan 40 kilometrelik bölgede yer alan Solaklı Vadisi, 30’dan fazla HES projesinin yer aldığı Karadeniz’de en çok tartışılan bölgelerden biri. Solaklı Vadisi’nin Karadeniz’e yakın olan noktasında yeni bir düzenleme yapılarak rekreasyon alanı oluşturulmuş. Bakan Eroğlu’nun kastettiği tam da burasıydı. Ancak uzmanlar ve çevreciler Eroğlu’nun kamuoyunu yanılttığı görüşünde. Düzenlemeyi hasta bir insana güzel elbise giydirilmesine benzetiyorlar. Çünkü oradaki çalışmaların HES tahribatı ile ilgisi olmadığı gibi vadinin içlerine gidildikçe acı gerçekle karşılaşılıyor. Açılan yolların oluşturduğu heyelanlar, kurutulan dereler, kesilen ağaçlar çevre tahribatını gözler önüne sermeye yetiyor. Yaklaşık 40 kilometrelik vadi Of, Çaykara ve Dernekpazarı olmak üzere üç ilçeden geçiyor. Onlarca köyde yaklaşık 41 bin 900 kişi yaşıyor. Vadi içinde 36 HES projesi yer alıyor. İnşaatları tamamlanan 5 HES şu anda elektrik üretmeye başladı, 5’inin inşaatı devam ediyor, 26 HES projesi ise hâlâ kâğıt üzerinde var.

Samsun Ondokuz Mayıs Üniversitesi Coğrafya Bölümü öğrencisi Fatih Işık, bitirme tezini Solaklı’daki HES’lerin çevreye verdiği zararlar üzerine hazırladı. Tezi okulda akademisyenler tarafından onaylandı. Önemli bulguların yer aldığı çalışmadan bazı bölümleri Işık şöyle anlattı: “Zararları 10 başlık altında topladım. Vadideki etkiler zincirleme reaksiyon gösteriyor. Karadeniz’deki hamsilere kadar zararları var. Hamsiler planktonlarla besleniyor. Karadeniz’e bu planktonlar da akarsular sayesinde ulaşıyor. Vadideki sular HES’ler için büyük su depolarında tutuluyor. Bu sırada planktonlar (suda bulunan, hareket yeteneği akıntıya bağımlı olan canlılar) kayboluyor. Kuru bir su dereye bırakıldıktan sonra Karadeniz’e ulaşıyor.”[38]

Oysa bunlara rağmen Türkiye, bir yandan HES’lerin, termik santralların cennetine dönüşürken öte yandan da nükleer santral inadı bitmiyor. Bir kaza anında felakete neden olabilecek nükleer santralların sayısı üçe çıkarılmak isteniyor. AKP iktidarının rant odaklı mega projeleri de çevre tahribatına neden oluyor.

Karadeniz’i tehdit eden HES’lere karşı mücadele sürerken bir de Karadeniz Bölgesi’nde 8 ilin yaylalarını birbirine bağlayacak 2 bin 600 kilometre uzunluğundaki Yeşil Yol projesi ısrarı var. Yöre halkı bunlara karşı direniyor.

* * * * *

Karadeniz bölgesinde 8 kentin yaylalarını birbirine bağlayacak ve büyük doğa tahribatına neden olacak Yeşil Yol projesi için Rize’nin Çamlıhemşin ilçesine bağlı Samistal Yaylası’ndaki çalışmalar Temmuz 2015’de halkın ve çevrecilerin direnişi ile durdurulurken Rize Valiliği’nin emriyle 20 Ağustos 2015’de sabaha karşı 04.00 sıralarında bölgeye ağır silahlı polis ve jandarma eşliğinde iş makineleri gönderildi.[39]

Halk buna karşı koydu; Rabia Ana ile direndi!

Çünkü Cerattepe bölgesi, Buzul Çağı’ndan beri bir orman örtüsüydü; dünyanın 100 doğal ormanı arasında yer alıyordu. AKP dönemindeki en büyük kârı elde etmeyi planlayan Cengiz Holding’in, faaliyete sokmak istediği madenle birlikte doğa ve insan yaşamı tehdit altında kalacaktı!

Bölgede yapılması planlanan madenin insan sağlığına da birçok boyuttan tehditleri olacağı belirtilirken; bölge insanını, toprağa, suya ve havaya karışan siyanürün etkisiyle ciddi akciğer, kalp ve beyin hastalıkları bekliyordu.

Bu tahribat, doğa katliamı ve insan yaşamına tehdit karşısında Cengiz Holding’in kârı ise, şirketin kendi yayınladığı raporların dışında bilinmeyip; bölgede 7 milyon tonun üzerinde bakır ve 9 milyon tonun üzerinde altının olduğu hesaba katılırsa Cengiz Holding’in, AKP dönemindeki en büyük kârı Artvin madenlerinden elde edeceği belirtiliyordu.

Madenin inşa edilmesi ve çalışmalara başlamasıyla bölgenin büyük tahribata uğrayacağı ve doğal yaşlı ormanlardan tam 50 bin 300 ağaç kesileceği bir “sır” değildi![40]

Kesilmeye kalkışıldı da!

Kimdi bu Artvin’deki çıkartmanın başını çeken, “Milletin a..na koyacağız!” sözünü söyleyen bay Cengiz? Binlerce polis, yüzlerce jandarma bay Cengiz’in emrinde! Kime karşı? Sularına, topraklarına, hayatlarına sahip çıkan Karadenizlilere karşı! Hiçbir hukuk kuralı dinlemiyorlar. Para, para, para! Evinde annesi bulgura talim eden askerler, ev kirasını ödeyemediği için kapısına haciz gelen polisler, tıpkı bir düşmana saldırır gibi kendi halkına saldırıyor![41]

Cerattepe’nin, Yeni Türkiye’nin ilkel birikimci sermayesi tarafından fiili işgali için çevre illerden 7 bin polis ve jandarma toplansa da;[42] vahşetin karşısında halk barikatını kurdu!

Bir Cerattepe dörtlüğünde, “Bu derenin uzuni/ Kiramadum buzuni/ Cengiz sana ayirdum/ Sopanun en duzuni,” diye haykıran halk teslim olmadı.

Ensar Vakfı Olağan Genel Kurulu’ndaki konuşmasında Cumhurbaşkanı Erdoğan, Artvin Cerattepe’de maden aranmasına karşı çıkanların protestolarıyla ilgili olarak, “Gezi’ciler neyse bunlar da yavru Gezi’cilerdir,” yorumunda bulunurken;[43] Cengiz Holding, Artvin-Cerattepe maden proje sahasında 60 kişilik silahlı özel güvenlik birimi oluşturdu. Artvin Valiliği, özel güvenliğin tabanca ve uzun namlulu tüfekle donatılmasına izin verdi![44]

* * * * *

Ekolojik felakete kapı açan çevre soru(n)larının nedeninin, kapitalizmin her şeyi para ile kâra tahvil eden meta fetişizmi olduğu bir an dahi unutulmamalıdır.

Bilinen hikâyedir: Roma İmparatoru Vespasian, boşalan devlet kasasını doldurmak için umumi tuvaletlere vergi koyunca, senatörler ve oğlu Titus, kararı eleştirirler. Bunun üzerine imparator, “Pecunia non olet”, yani “para kokmaz” yanıtını verirken; Karl Marx’ın, “Bu açgözlülük ve para hırsı ortamında, bir tek insanca duygu ya da görüşün lekelenmeden kalması olanaksızdır,” diye betimlediği kapitalist tahakkümün yabancılaşma dünyasında, her şey “pecunia non olet” diyen vahşettir!

Yaşamı, insan(lık)ı ve doğayı savunabilmek, tam da bunlar içim para ile kârın egemenliğinde somutlanan kapitalizmin meta fetişizmine başkaldırmakla mümkündür…

Tam da bu nedenledir ki, bugün yerkürede ve coğrafyamızda, yaşam, doğa, kültürel çeşitlilik, sağlık, gelecek ve onur mücadelesi bitimsiz ve sınırsız kâr hırsıyla her şeyi tüketen kapitalizme karşı mücadeleyle özdeşleşmiştir!

15 Haziran 2016 19:29:59, Ankara.

 

N O T L A R

[*] 3-5 Ağaç Ekolojik Fanzin, Yıl:1, No:5, Ağustos-Eylül 2016…

[1] “Tabiat boşluğu sevmez.”

[2] Serdar Kızık, “Korkunç Gerçeğe Doğru”, Cumhuriyet, 23 Kasım 2015, s.16.

[3] “Rezervleri Yakınca 10 Derece Isınacağız”, Birgün, 6 Haziran 2016, s.4.

[4] “Marmara’da Arsenik Tehlikesi”, Cumhuriyet, 7 Ekim 2012, s.3.

[5] Esengül Demirbaş, “Otoban Kenarında Kanser Tehlikesi!”, Milliyet, 20 Mayıs 2014, s.4.

[6] Meltem Özgenç, “Aşçıda Bile Arsenik Var”, Hürriyet, 30 Temmuz 2011, s.19.

[7] Serkan Ocak, “Dilovası’nda Sağlık Kayıtları Saklanıyor”, Radikal, 29 Ocak 2013, s.6-7.

[8] “Kocaeli’de Kirli Hava Yüzünden Her 4 Kişiden 1’i Kanser”, Evrensel, 10 Mart 2015… https://direnisteyiz.org/haber/kocaelide-kirli-hava-yuzunden-her-4-kisiden-1i-kanser/

[9] “Bebekler Astımlı Doğuyor”, Cumhuriyet, 3 Şubat 2013, s.10.

[10] Yalçın Bayer, “Hava Kirliliğinden 29 Bin Kişi Ölüyor”, Hürriyet, 21 Kasım 2015, s.20.

[11] Burak Dursun, “72 Bin Kişi Asbest Riski Altında”, Milliyet, 5 Mart 2016, s.6.

[12] Hakan Dirik, “Zehir Gemisi Yolda”, Cumhuriyet, 31 Ocak 2015, s.9.

[13] İklim Öngel, “Asbest Her Yerde”, Cumhuriyet, 14 Ağustos 2015, s.3.

[14] Turan Kara, “Boya Fabrikasında Kimyasal Atık İddiası”, Evrensel, 15 Ekim 2015, s.7.

[15] Emrah Genç, “Kapandı Denilen Fabrika 6 Aydır Zehir Saçıyor”, Zaman, 25 Nisan 2014, s.3.

[16] Sibel Bahçetepe, “Hava Kirliliğinden Her Yıl 29 Bin Kişi Hayatını Kaybediyor”, Cumhuriyet, 2 Şubat 2016, s.12.

[17] “127 Firmanın Suyu Mikroplu Çıktı”, Milliyet, 8 Aralık 2014… http://www.milliyet.com.tr/127-firmanin-suyu-mikroplu-cikti-gundem-1980995/

[18] “Zehir İçirmişler”, Cumhuriyet, 27 Kasım 2014, s.3.

[19] Ayfer Çalıkıran, “Bu Sular Pirinci Zehirliyor”, Taraf, 25 Kasım 2014, s.2.

[20] “Şebeke Suyunun Yüzde 50’si Kirli”, Milliyet, 8 Haziran 2013, s.5.

[21] Doğu Eroğlu, “Aski’nin Ölçümlerinde Limitlerin Üzerinde Zehir Çıktı!”, Birgün, 7 Nisan 2015, s.3.

[22] “İstanbul’un İçme Suyu Kaynaklarından Sazlıdere Barajı’na 11 Yıldır Lağım Karışıyor”, Evrensel, 24 Şubat 2016, s.2.

[23] “Köy Suyunda 40 Kat Zehir”, ntvmsnbc, 25 Mart 2013.

[24] Mehmet Menekşe, “18 Köy Zehir İçiyor”, Cumhuriyet, 23 Mayıs 2013, s.3.

[25] “Çevre Kirliliğinden Kansere Doğru…”, Gündem, 3 Aralık 2013, s.16.

[26] Selin Görgüner, “Ergene Ölüm Kusuyor”, Cumhuriyet, 24 Mart 2016, s.2.

[27] “Oksijen Bitti”, Cumhuriyet, 18 Aralık 2012, s.18.

[28] Gökhan Karakaş, “Batı Karadeniz’den 25 Ülkenin Çöpü Çıktı”, Milliyet, 10 Şubat 2013, s.16.

[29] Ergün Ayaz, “Körfez’de Su Altı Mezarlığı”, Milliyet, 6 Kasım 2015, s.13.

[30] Gözde Beriloğlu, “Dilovası Ölüyormuş, Kime Ne!”, Birgün, 1 Şubat 2013, s.2.

[31] “Türkiye’nin Doğası Talan Ekonomisine Teslim”, Birgün, 6 Haziran 2016, s.3.

[32] Özgür Gürbüz, “Bize Gökdelen Değil Toprak Lazım”, Birgün, 26 Haziran 2015, s.15.

[33] “Her 2 Saniyede 7 Dekar Tarım Arazisi Yok Oluyor”, Evrensel, 7 Mayıs 2016, s.5.

[34] Hakan Kara, “Türkiye’nin Zenginliği”, Cumhuriyet, 5 Haziran 2016, s.10.

[35] Doğu Eroğlu, “AKP’nin 14 Yılında Santrallar: 919 HES 565 Termik”, Birgün, 1 Nisan 2016, s.14.

[36] Cihan Başakçıoğlu-Selman Çiçek, “AKP İktidarı Ekolojik Yıkımın Adı”, Gündem, 6 Haziran 2016, s.16.

[37] Serkan Ocak, “Her Yıl 2 Bin 876 Kişi Termik Santraller Yüzünden Erken Ölüyor”, Radikal, 12 Kasım 2015… http://www.radikal.com.tr/cevre/her-yil-2-bin-876-kisi-termik-santaraller-yuzunden-erken-oluyor-1471400

[38] Serkan Ocak, “Dereleri Kurutan ‘Örnek’ HES”, Radikal, 16 Şubat 2014, s.4-5.

[39] Ömer Şan, “Samistal’a ‘bir Gece Ansızın’ Baskın”, Cumhuriyet, 21 Ağustos 2015, s.18.

[40] “Kâr Uğruna Doğa ve Yaşam Katlediliyor”, Gündem, 25 Şubat 2016, s.16.

[41] Işıl Özgentürk, “Ve Ne Kadar Çok Hain”, Cumhuriyet, 21 Şubat 2016, s.10.

[42] Nihal Kemaloğlu, “Bir ‘Devlet Projesi’ Cerattepe!”, Birgün, 24 Şubat 2016, s.9.

[43] “Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan Cerattepe Çıkışı: Bunlar da Yavru Gezi’ciler”, Hürriyet, 27 Şubat 2016… http://www.hurriyet.com.tr/cumhurbaskani-erdogandan-cerattepe-cikisi-bunlar-da-yavru-geziciler-40061155

[44] “Cerattepe’de Cengiz İnşaat’a Silahlı Koruma”, Cumhuriyet, 24 Mayıs 2016, s.3.