TÜRKiYE | 11-01-2013 |Kürt meselesinin çözümü tartışmalarının henüz başlarındayken Paris’te üç kürt kadın devrimci hunharca katledildi. Katliamı ve katliamı gerçekleştiren güçleri lanetliyoruz.
1980’li yıllardan bu yana, Türkiye’de “kirli savaş”ın tavan yaptığı 1990 -96 yıllarında dahi Özgürlük hareketinin, özellikle yönetici düzeyinde hiçbir üyesi bu yönlü bir saldırıya uğramamış, katledilmemişti.
T. C. devletinin Avrupa’da bu tür cinayetler işlediği biliniyordu, ama bunlar daha çok 1980’li yıllarda Asala’ya karşı yapılanlarla sınırlıydı. Devlet, Özgürlük hareketine ve Türkiye sol hareketine karşı böyle cinayete varan eylemler düzenlememişti. Uluslararası siyasi arenadan tecrit, kara propaganda, manipülasyon, sızma gibi yöntemler yoğun olarak kulanılmıştı genellikle.
Sadece T. C. devletinden değil,Özgürlük hareketi faaliyet yürüttüğü hiçbir Ortadoğu devletinin bu yönlü saldırısına muhatap olmamıştı.
Bilebildiğimiz kadarıyla, Avrupa’da Özgürlük hareketi yöneticilerine karşı yapılan bu katliam ilktir. Şaşırtıcıdır, kirlidir.
Şimdi Fransız devletine ve adaletine düşen görev soruşturmayı son derece süratle ve bütün alternatifleri gözeten bir noktadan derinleştirmesi, katliamı gerçekleştiren güçleri açığa çıkarması ve sonuçlarını geciktirmeden kamuoyu ile paylaşmasıdır.
Bu kadar değil, katliamın hangi güçler tarafından yapıldığı konusunda ortada henüz herhangi bir ipucu yokken, kimi AKP sözcülerinin hadiseyi „PKK’nin iç hesaplaşması“ ile açıklaması temsil ettikleri hükümeti en hafif deyimle barış konusundaki niyetini şaibe altına sokmuştur.
T. C. devleti bünyesinde yenilenip hükümetin kontrolüne giren kontrgerilla güçleri bir yana, bünyede bu tür kontrol dışı güçlerin yaygın olarak var olduğu, belirli bir “çelişki – denge” ilişkisi çerçevesinde varlıklarını sürdürdükleri hükümet çevrelerinde bile kabul gören bir gerçektir zaten.
Bu bütünlük içinde hükümet yetkilileri Fransız hükümeti yetkilileriyle iş birliğine girmeli, idare ettikleri devlet bünyeside dahil, soruşturmayı her yönden derinleştirmeli, katliamı gerçekleştiren veya katliamla şu veya bu şekilde ilişkili güçleri açığa çıkarmalı, kamuoyu ile paylaşmalıdırlar.
Bunu bir an evvel yapmalı, çünkü barış isteniyorsa, barışın önündeki tuzaklar konusundaki söylemleri samimiyse, en önemlisi hukuka ve adalete bağlı bir hükümetse bu görev en çok ona düşmektedir.
Katliamı açığa çıkarma çabasında olmamanın “entegre siyasetin” bir unsuru olmadığı böyle kanıtlanabilir. Barış siyasetinin provoke edilmesine ve anlaşılır kaygıların önüne ancak böyle geçilebilir.
1984 ile 1984 arası “vahşet” yıllarının Diyarbakır 5 nolu Askeri Cezaevinin büyük direnişçisi, değerli devrimci Sakine Cansız ve KNK Paris Temsilcisi Fidan Doğan ve Leyla Söylemez katledilmesi karşısında acımız büyüktür. Ailelerine ve Özgürlük hareketine başsağlığı diliyoruz.
Onları unutmayacağız.
78’liler Girişimi