Home , Avrupa , 21. ATİK Çalışma Proğramı Kongresinden İzlenimler

21. ATİK Çalışma Proğramı Kongresinden İzlenimler

AVRUPA | 27 – 04 – 2011 | 2 Yıllık bir tartışma sürecinin ardından Çalışma Programı; ATİK’in ortak iradesi olan ATİK Konseyi tarafından onaylandı. Artık bir çalışma programımız var. Ve artık bu programı nasıl pratiğimizle zenginleştirip aşabiliriz, aşamasına geçebiliriz. Bu tartışmalara, basit bir ‘Çalışma Programı Oluşturma’ gözüyle de bakmamak lazım. Bu süreçte yapılan tartışmalarla kafamızda aynı zamanda politik bir netleşme ve sorunların ortaya konmasında ve çözümünde küçümsenemeyecek bir ilerleme sağlanmıştır.

2 yıl önce program tartışmaları başlarken şöyle bir tespit yapılmıştı:

‘…çalışmanın birinci önemli evresi olarak, 3-4 Nisan 2010’daki ATİK-Proğram Kongresine Hazırlık Konferansı, tarihsel bir ön adım olacaktır. 2011 paskalya tatilindeki ‘Program Kongresi’ örgüt içi demokrasi geleneğinin yeniden ve daha ileri boyutta tesis edilmesine hizmet eden yeni bir gelenek daha yaratacaktır. Fikirlerin üretken ve zengin yöntemler eşliğinde demokratik birliktelik içinde çatışması, örgüt içinde siyasal kan dolaşımını sağlayacaktır. Bu siyasal kan dolaşımı, tıkanan noktaları açmaya, engelleri kaldırmaya, enerjileri birleştirmeye ve nihayetinde hareketi doğru yöne kanalize etmeye yönelik bir önadım olacaktır…’

Ortaya atılan bu iddianın ne kadar gerçekleştiğini görmek için iki yıl önce yaptığımız tartışmaların notlarına bakıp, bu süreçte yaşanan pratik ve ortaya çıkan programla ne kadar örtüştüğünü karşılaştırın.

3-4 Nisan 2010’da Frankfurt’da yapılan; ATİK-Proğram Kongresine Hazırlık Kongresi’ne katılan kollektif iradenin önerileri ve çekinceleri şunlardı:

  • Bu Programın ele alınmasının nedeni; bulunduğumuz tıkanıklığı aşmaktır.Göçmenlerin sorunlarını bırakıp Türkiyenin sorunlarına gömülürsek bulunduğumuz topluma yabancılaşırız. Göçmen sorunlarını yıllardır ihmal ettik, küçümsedik.. Yanlış yaptık. Aslında geldiğimiz aşamada oldukça ileri bir pozisyondayız.
  • Program nasıl olmalıdır? Özlü ve anlaşılır olmalıdır. İnsanın kafasını karıştıran, tartışma yaratan, çelişkili ifadeler yer almamalıdır. Kısa, öz ve net olmalıdır.
  • Genel bir Avrupa değerlendirmesi yapılmalıdır. AB´nin mevcut siyasi politik ve askeri değerlendirmesine yönelik bir değerlendirme yapılabilir.
  • Amaç ve hedefler nelerdir? Gençliğe ve kadınlara yönelik net tanımlı somut politikalar olmalı.
  • Yerli Anti-emperyalist örgütlerle ilişkiler nasıl olacak?
  • ‘Eğitimi böyle yapmalıyız’ ‘Kadınlar ve gençler böyle eğitilmeli’ gibi tanımlamalara gerek yok. Bunlar değişkendir ve eğitimin içeriği kendi özgüllünde ve dinamiğinde belirlenmelidir.
  • Azınlık mıyız? Göçmen miyiz? Sorusunun cevaplanması gereklidir. Göçmen kavramının kullanılması daha gerçekçi.
  • Göçmen kitlesi açık ve net olarak Avrupa´da kalıyor. Göçmenler burda kalıcıdır. Ve buna yönelik net politikalar ortaya konmalıdır.
  • 4. ve 5. Nesil burada aldıkları eğitimle daha da üst bir düzeye sıçratılabilir..
  • Artık işçi sınıfı göçmenleşiyor. Vatandaş olduğumuz halde bile göçmen muamelesi görüyoruz
  • Demokratik ve güncel bir göçmen politikasına ihtiyaç var.
  • Göçmen konusunu en geniş kapsamlı bütün örgütlerle tartışmalıyız.
  • Hangi partilerle ittifak yapılacak, hangi dinci gruplarla,küçük burjuvazinin hangi kesimleriyle ittifak yapılacak net olmalı.
  • Latino´lar sınıfın öncüsü olarak göçmenleri gösteriyor.
  • Demokratik entegrasyon, Uluslararası azınlıklar, Entegrasyon nedir? Bunlar araştırma başlıklarımız olmalı.
  • Program bir sınıf örgütünün, bir partinin programı gibi yazılmış.
  • Sendikalarda çalışma tarzı net değil.
  • Politik mücadeleden çok demokratik mücadele ön plana çıkarılmalı.
  • Entegrasyon, ittifaklar sorunu, meslek örgütleriyle meseleler ana gündemi oluşturmalı.
  • Program konferansına kadar, Bir komite oluşturulup bilimsel çalışmalar yapılmalı. Bunu yerellikler yapamaz. Program kongreye kadar yerelliklerde özel tartışılmalı.
  • Almanya´ya ilk gelenler işçi göçmenlerdi. Süreç içerisinde bu değişti. Vatanın ve Dinin yoksa çözümü burada aramak lazım.
  • MLPD ile çalışılınca mı işçi sınıfı ile bağlar kuruluyor?
  • Gelen bilgiler çok iyi toparlanmalı ve bunlardan iyi sentezler çıkarılmalı.
  • ATİK bir kimlik sorunu yaşıyor. Bu program birazda bunun sonucu.
  • ATİK kendi misyonunun ne olduğunu hedeflerinin ne olduğunu ortaya koymalı.
  • Sadece göçmenler üzerine bir politikada yeterli değildir.
  • Programda ki noktaların çoğu bir göçmen örgütü olarak bize çok yabancı. Bu daha çok bir partinin programına benziyor. Eğer bir parti kurmak istiyorsanız çekinmeyin bunu açıkça söyleyin. Bu bir parti programı gibi olmuş.
  • Programın ilk maddesi ATİK adının sorgulanması ile başlamalıdır. ATİK artık bizi ifade etmiyor. ATİK gerçekten Türkiyelilerin bir örgütü müdür ya da burada sınıf mücadelesi yürüten örgütlerle birlikte çalışan bir örgüt mü olmalıdır?
  • Göçmen ve azınlık tartışması sunni bir tartışmadır. Nerede olduğun değil nerede ürettiğin ve yaşadığın önemli.
  • ATİK önümüzdeki süreçte 5.7 eyalette seçimlere hazırlanmalı.
  • ATİK Avrupada partileşmeli.
  • Konfederasyon yeni bir sürece giriyor. Çünkü tıkandı.
  • Politikalar nesnel gerçeklikler üzerine kurulur. Sokağın ne dediğini biliyor muyuz? Yapılan tespitin doğru olup olmadığının araştırılması için bir araştırma komisyonu kurulmalı.
  • ATİK´in içinde çalışan komünistler gitsin bir komünist bir partide çalışsınlar.
  • Burada sınıf mücadelesine direk katılmanın anlamı buralı olmakla ilgili değildir. Tıkanıklıktan kaynaklı böyle bir çözüme gittik. ATİK ve Partizan’ın eşit anlaşılması asıl sorun olabilir.
  • Bizim mevcut halimiz ve bu kadro potansiyelimiz yeni perspektife uygun değil.
  • MLPD ile bir kitle örgütü yaratılabilir. Dil bilenler ve diğer bütün devrimci örgütler bu zeminde birlikte çalışabilir. Direk MLPD içinde çalışmak likidasyondur.
  • Göç, göç edilen ülkenin işçi sınıfı içinde de bir canlanma yaratıyor. Diğer taraftan geldiği ülkeyi geriletiyor.
  • Sol örgütler kendilerini sendikalardan geri çektiler.Toplam 300.000 işçi yabancı kökenli ve bunları 4500´ü işçi temsilcisi. Fetullahçı´lar ve Milli Görüşçü´ler işçi temsilcisi oluyorlar. Bir göçmen örgütü sürekliliğini sağlamak istiyorsa buralarda çalışmalı.
  • İşşizlik parası 12 aya indirilmişti. Linke´dekilerin 33 ay da parlementoda diretmesi ile bunun kısaltılmasının önüne geçildiği gibi 18 aya da yükseltildi.
  • İklim değişikliği nedeniyle 5.50 milyon oranında göç bekleniyor.
  • İşşizleri demokratik kitle örgütlerine çekebiliriz. Bu insanları enerjisi paradan daha da önemlidir.
  • Avrupa Marksizmi nedeniyle sendikalardaki çalışmalar geriledi. Sendikalar Anti-kapitalist değil. İşçilerin ayağına gitmiyor.
  • Verdi´de ve IG Metal´de işsizler çalışma grubu var.
  • Sendikalar kapitalist bir işletme gibi. Sendikalar politik olmalıdır yoksa işlevini yerine getiremez.
  • Göçmenlerin diplomalarının DGB Bildung Werk´de tanınması için çalışmalar var.
  • Fluchtmigration, Durchmigration, Emigration, İmigration, Arbeitsmigration( emek göçü) nedir? Bunlar üzerinde durulmalı.
  • 300 yıl önce buraya gelen Polonyalı´lar göçmen değildirler onlar buranın yerlisi olmuşlardır. Bu doğal asimilasyondur.
  • Kürtçe kelimelerin içinde Türkçe kelimelerin olması kültürlerin birlikte yaşamasından, birbirlerinden etkilenmelerinden kaynaklıdır. Bu doğaldır. Ama TC´nin bunu sistematik olarak dayatması. Bu asimilasyondur, şiddettir. Sömürü kalktığında bile göçler olacaktır.
  • Demokrasi mücadelenin ilerletilmesi sorunudur. ATİK göçmenler için bir okul olmalı. Gelecekte güç olmanın temel çıkış noktası demokrasi mücadelesi olmalıdır. Devrimci güçlerle sınıf arasındaki bağların güçlendirilmesi olmazsa olmazdır.
  • İttifak, kadro, kadro eğitimi, Mesleki alanların örgütlenmesi çok önemlidir.
  • Düşünsel anlamda genç ve tecrübeli kadrolara ihtiyaç vardır. Faaliyetleri projelendirecek, nitel alanda bizi ileriye götürecek kadrolara ihtiyaç vardır. Bize teorik saptamalar yapan değil, konusunda örgütün ihtiyaçlarına göre uzmanlaşmış, kadrolara ihtiyacımız var. Dil sorunu çok önemli.
  • Göçmen kitlesi bizim üzerine oturduğumuz ana dinamik olmalı. Azınlık mı göçmen mi tartışmasının ötesinde asıl sorun biz bu insanları demokrasi mücadelesine nasıl katacağız.
  • Değişim kendisini dayatıyor.Bugüne kadar toplam 20 kongre yapıldı ve hepside başarıyla sonuçlandı.
  • Kopukluk, dağınıklık, kadro sorunu, perspektifsizlik, bizim yakıcı sorunlarımızdır. Bu yeni yönelim aslında bir çözüm arayışıdır. Koşullar bize kendini dayatmadan bu tespitleri yapabilseydik sorunlar bu denli ayyuka çıkmayacaktı.
  • Programın üstüne oturduğu pratik bir süreç yok. Pratikte ne yaptıkta, bunları programa yansıttık.
  • Sorunlar tespit edilmeden ve nasıl çözüleceği ortaya konulmadan yapılan bir program tartışmasını çok anlamlı bulmuyorum.
  • Göçmenlik sorunu bizimle başlayıp bizimle biten bir sorun değil buranın yerli toplumunuda ilgilendiriyor. Bu yüzden onlarıda içine alan ortak bir çalışma yürütmeliyiz.
  • ATİK´in bütün kongrelerini 1988´den beri takip ediyorum. ATİK´in bütün üyeleri komünist ve bu elbise onlara dar geliyor.
  • Demokratik kitle örgütlerinin programı kısa olur. Ve aslında ATİK´in tüzüğü kendi programıdır.
  • Programın sonundaki sorular bir komünist partinin ciddiyetinde hazırlanmış fazla akademik. Demokratik kitle örgütünün programı bu kadar ayrıntılı olmaz. Siyasal perspektif üzerine bu kadar tartışma gereksizdir.Demokratik kitle örgütünün yapması gerekenlere yoğunlaşılmalı. Bir sürü pratik sorun var.
  • Burada çok komisyon var. Bir DKÖ´de bu kadar çok komisyon olmaz. Çok branşlaşma var.
  • ATİK´in adı değişmeli. ATİK tek başına bir sınıf örgütü değildir. Kendi bileşenleride sadece işçi sınıfından oluşmuyor.
  • Ana dilde eğitim hakkını savunmalıyız(türkçe). Asimilasyon o kadar kolay değil çünkü hala türkçe konuşuyoruz. ATİK´e haksızlık yapılıyor. ATİK geleceği son noktaya gelmiştir. Bu yüzden bir daralma yaşanıyor.
  • Parlementoya neden alerjimiz var. Bu olanağı neden kullanmayalım? Burjuva kürsülerinide kullanmalıyız. Halkın hala parlementoda ümidi var. Seçme ve seçilme hakkı için mücadeleye devam etmeliyiz. Buradaki taslak tartışmalarında paragraflar üzerinden tartışılıyor. Yani ancak başka birinin çizdiği sınırlar dahilinde, varolana bağlı tartışabiliyoruz. Bunun dışına çıkamıyoruz. Buda bizim kitlemizin durumunu gösteriyor.
  • ATİK kendi üzerine düşeni fazlasıyla yapmıştır. ATİK´in ismini değiştirmek şekilseldir. Bizim özde bir değişime ihtiyacımız var. YDG genç potansiyelini kucaklayamıyor. Kadınlar da öyle. Bu örgütlenmeler neden kitleselleşemiyor? Nedenleri nelerdir? Komünist olmak mı yoksa politikasızlık mı? Kitlenin önüne koyacağımız politikalar mı yok? Sınıf siyaseti mi bunu engelleyen? Göçmenlerin oy hakkı sorun da işsizlik sorun değil mi?Göçmenleri hangi eksende örgütleyeceğiz? Onları, gündelik sorunlarını çözerek mi kitleselleşeceğiz. Daha önceki ATİK politikaları tıkanmıştırda diğerleriyle aynılaşarak mı bunu tıkanıklığı aşacağız. Sistem içi sorunları biz sistemin kendisinden daha iyi mi çözeriz? Tıkanıklığın nedeni tam olarak analiz edildi mi? Camilerde neden çalışıyoruzda işyerlerinde yokuz?
  • Anti-Demokratik uygulamalara somuttan çıkarak karşı çıkmak lazım. Avrupa işçi sınıfının aristokratik kesimi içinde göçmen işçilerin yeri nedir? MLPD yerli işçilerin sorunlarını nasıl tespit ediyor ve bunlara çözüm önerileri getiriyor. Bunları iyi bilmeliyiz. MLPD´nin diğerlerine göre göçmenlere yaklaşımı nedir? Demokrasi mücadelesini nasıl yürütecek ATİK? Hedef kitle nedir? Bugünkü kuşağın yaşam biçimini, düşünüş tarzını ve sosyolojik yapısını iyi tahlil etmek lazım. ATİK gereksizleştiyse bunda ısrarcı olmamak lazım.
  • Kitleselleşememenin nedeni sınıf siyaseti yapmak mı?
  • Program taslağı tartışması yöntem olarak iyi değil. Sorun tespiti yapılmadan Yerine yenisinin konulması yöntem olarak doğru değil. Göçmenliğin tarihsel süreci ve bugünkü sınıfsal kökeni ortaya konmalı.
  • Somut alanlarda 1 yıllık süre ile teorik ve politik düzeyde araştırmalar yapılmalı.
  • Bizde kadro çok kitle yok.
  • 1912´deki kırılmadan sonra(Berstein, Kautsky Avrupa Marksizmi) Sosyal demokrasi şovenizmi, Avrupadaki işçilerin kaybedecek çok şeyi var.
  • İşçi sınıfını MLPD örgütleyecek, bizde göçmenleri.
  • Proleter ve işçi aynı değildir.
  • Mavi yakalılar aristokrat olmuştur. Sınıf indirgemeciliği.
  • Sınıf siyasetinde ısrarcı olmak sınıf fetişizmi veya uvriyerizm olarak değerlendirilmemeli. Sonuçta toplumsal sorunların çözümü demek en alttakileride kapsayacak şekilde bütün toplumun sorunlarını çözmek, ezen-ezilen ve sömürü ilişkisini ortadan kaldırmak demektir. Radikalizm budur ve çözüm önerileri buna yönelik olmadığı sürece tali olmaktan, aynılaşmaktan, gereksizleşmekten kurtulamayacaktır. Varolan seçenekler içinde benzer bir seçenek yaratmanın ne yararı olabilirki? Sınıf siyasetini devrimci bir siyasetle birleştirmeyen ve bu dinamiğin üzerine oturmayan bir siyaset bizi aynılaştırır.
  • Çalışma proğramını onaylıyorum. Hayata geçirmeliyiz. Alt çalışmalar iyi yapılmamış ve katılım az. Türkiyeli kelimesi çıkmalı. Yerine göçmen kelimesi konulmalı. Kadın ve gençlik proğramının netleşmesi lazım. 5-10 yıllık bir proğrama ihtiyaç var. Gençlerde çalışma yürütmemiş. Komisyon küçük burjuvalardan oluşuyor. Esnaf ve öğrenci. İşçi üyemiz yok. Biraz bileşenimizide göze alıp göçmenler üzerine konsantre olmalıyız.
  • ATİK bu yazıyı derneklere gönderip oraları meşgul etmesin. İşimiz gücümüz var.Bu taslak bizim acil ihtiyacımız mı? Sürekli çatıya oynuyoruz. Kitleye gitmeden sağlıklı bir proğram taslağı çıkmaz. Biz öndeyiz. Arkada kitle yok. Kitle gelmiyor. Lobiciler yeri geldiğinde devlete geri adım attırıyor.
  • Kaybetme korkusuyla ilerlenmez. Cesur olmak lazım….

Yerel ve Genel Program tartışmalarına kendi dar pratiklerinden bakmayıp, yaptıklarımızın bir kısmının yeraldığı İnternet ağlarını ve yayınları takip edenler; hala devrimci sabır ve iyimserliklerini ellerinden bırakmadılarsa; ATİK’in bu durağanlığı aşma noktasında, hem benzerleri için iyi bir örnek teşkil ettiğini, hem de önce kendi içinde bir değişim ve dönüşümün öncüsü olma yolunda ciddi adımlar attığını rahatlıkla göreceklerdir. Elbette her derde deva hazır bir reçete gibi bir Program yok. Olsa bu tartışmaları yapmazdık. Ayrıca gerçek bir program; tarihin durdurulamaz akışını, toplumsal değişimleri ve anın koşullarını, evrensel doğrulara, yaslanarak analiz etme ve politikayı yeni sentezlere göre şekillendirme kabiliyetindeki yerel örgütlerin, donanımlı kadrolarının omuzlarında yükselen bir pratiğin, ifadesi olacaktır. Buda ancak örgütlü davranma alışkanlığını sürdürmekle olur. Sınıf kalkışmalarında, örgütsüzlüğün bir ifadesi olan, Kuzey Afrika Ayaklanmaları’ndan çıkaracağımız en önemli sonuç da bu olsa gerek.

Regensburg – Gülay