Anasayfa , Diğer Köşe Yazıları , 15-16 Haziran Büyük Işçi Direnişi

15-16 Haziran Büyük Işçi Direnişi

15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, İki Çizgi Arasindaki Mücadelenin Şekillenmesi Ve PDA Revizyonizminin Bir Kere Daha Kilik Değiştirmesi

İşçi sınıfımızın kendiliğinden gelme mücadelesi 15-16 Haziran’da doruğuna ulaştı İşçiler bütün burjuva ve küçük-burjuva revizyonist kliklerini tepeleyip geçtiler 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi ve arkasından gelen sıkıyönetim, bazı kadroların bilincinde önemli bir sıçrama yarattı Bu arkadaşlar, işçi hareketinden ve onu izleyen zor mücadele günlerinden önemli dersler çıkardılar

İşçi hareketi, birinci olarak, devrimin şiddete dayanacağını, bunun zorunlu ve kaçınılmaz olduğunu gösterdi Aybar-Aren oportünizmine ve bütün pasifist, parlamentarist görüşlere ağır bir darbe indirdi

İkinci olarak, işçi hareketi, burjuva devlet teorilerine ağır bir darbe indirdi Halkın kurtuluşunu hakim sınıfların ordusundan beklemenin ne derece ahmakça bir hayal olduğunu gözler önüne serdi Çünkü işçi direnişi tanklarla, süngülerle, sıkıyönetimle bastırılmıştı Süngülerin gölgesine sığınan patronlar, sıkıyönetim makamlarıyla birlikte yüzlerce işçiyi işten atmışlardı Yüzlerce devrimci işçi ve aydın, sıkıyönetim mahkemelerinde yargılandı Bütün bunlar M Belli’nin, D Avcıoğlu’nun ve H Kıvılcımlı’nın cuntacı hayallerinin ve anti-Marksist-Leninist devlet ve ordu tahlillerinin saçmalığını ortaya çıkardı

Üçüncüsü, 15-16 Haziran Büyük İşçi Direnişi, gerçek kahramanın kitleler olduğunu bir kere daha gösterdi Ve bir avuç seçkin aydın grubuna dayanarak devrim yapmayı hayal eden bireyci küçük-burjuva akımlarına ağır bir darbe indirdi

Dördüncüsü, 15-16 Haziran direnişinin bastırılması, devrimin ilk başlarda şehirlerde başarıya ulaşamayacağını, şehirlerde zaman zaman ortaya çıkacak işçi ayaklanmalarının kırlık bölgelere çekilmediği takdirde bastırılmaya mahkûm olduğunu gösterdi PDA kliğinin belirsiz bir gelecekte, şehirlerde genel ayaklanma ile iktidarı ele geçirme hayallerine ağır bir darbe indirdi

Beşincisi, 15-16 Haziran’dan sonra gelen ve üç ay süren sıkıyönetim, en zor şartlarda dahi mücadeleye devam etmenin ancak gerçekten devrimci bir örgütlenmeyle, kanundışı bir temel atarak ve çalışmaları bu temel üzerine inşa ederek mümkün olabileceğini gösterdi Legaliteye bel bağlamanın, revizyonist örgütlenmenin, şiddetlenen sınıf mücadelesi şartlarında halkımıza zarar vermekten başka bir işe yaramayacağını gösterdi

Altıncısı, 15-16 Haziran Direnişi, ülkemizde devrimin objektif şartlarının ne kadar olgunlaştığının somut bir delili oldu

Büyük işçi direnişine katılan, sıkıyönetim şartlarında mücadeleyi devam ettiren, kitleler arasında çalışma pratiği olan bir kısım kadrolar, büyük işçi hareketinden gereken dersi çıkarttılar Geçmişte izlenen çizginin sağcı ve teslimiyetçi bir çizgi olduğunu, revizyonist bir çizgi olduğunu kavradılar Fakat bu mücadeleyi uzaktan izleyen, kitleleri tanımayan bir kısım burjuva unsurlar, işçi hareketinden gereken dersi çıkartamadılar Hatta yanlış dersler çıkarttılar Kolay başarı umuduna kapıldılar Böylece PDA saflarında yeni bir çelişme doğdu

Hareketin tepesine çöreklenmiş olan burjuva unsurlar, geçmiş sağcı çizgiyi tamamen terkederek doğru bir çizgide hareketi inşa etmek yerine, bazı konularda ufak-tefek değişiklikler yaparak suratlarını yeni bir maske ile gizlemeye çalıştılar

İki çizgi arasındaki mücadele, önce kendisini geleceğin değerlendirilmesi noktasında ortaya koydu Burjuva unsurlar, bir süre sonra sıkıyönetimin kalkacağını ve eski “demokratik” (!) ortama dönüleceğini ileri sürdüler Özellikle A N bu görüşün şampiyonluğunu yapıyordu Marksist-Leninist kadrolar, sıkıyönetim kalksa bile, faşizan baskıların artmakta devam edeceğini; çünkü, iktisadi ve siyasi buhranın ortadan kalkmak bir yana, her geçen gün şiddetini daha da arttırdığını, nisbî istikrar dönemleri olsa bile, bunun geçici ve kısa süreli olacağını savundu Revizyonistlerin tahlillerinin sonucu şuydu: Sıkıyönetimle biraz sarsılan eski sağcı pratik faaliyeti yeniden restore etmek Marksist-Leninist kadrolar ise eski faaliyetin tümüyle ve kökten değiştirilmesi, sıkıyönetimin bizi nisbeten içine ittiği kanundışı örgütlenme ve mücadele yolunda yürünmesi gerektiği düşüncesindeydiler

15-16 Haziran işçi direnişini takip eden sıkıyönetim günlerinde gerçekten de eski dergicilik faaliyetini aşan, az çok kendi kuvvetimize dayanan, az çok ihtilalci ve illegal bir faaliyete girişmiştik; daha doğrusu şartların zorlamasıyla, özellikle İstanbul’da böyle bir faaliyete itilmiştik Bu faaliyetin de elbette bir yığın zaafı, yanlışı, eksiği vardı Kadrolar seferber edilememişti İllegal çalışmada bir yığın acemilikler yapılıyordu Örgütlenmede belli bir perspektif yoktu Mücadele, toprak devrimi mücadelesine tâbi değildi vs Ama, bütün bu çok önemli zaaflara rağmen ilk defa olarak kanundışı bir örgütlenme ve mücadele yolu tutulmuştu Bu, her şeye rağmen iyi bir şeydi ve eski yoldan ayrılıp, bütün zaafları da bilinçli bir çabayla altederek, bu yolda ilerlemek gerekirdi Fakat öyle olmadı Sıkıyönetimin biraz gevşemesiyle birlikte illegal faaliyet de gevşedi Gizli çalışan gruplar açığa çıktı Sonra bunlar İşçi-Köylü büroları şeklinde iyice meşrulaştı Bütün kadrolar dergiye döndü Ve tam bu sırada “Sosyalist Kurultay” şiarı atıldı Bütün itirazlara rağmen, haftalık derginin yeniden yayınlanması kararı alındı Oysa, aylık PDA ve onbeş günlük İşçi-Köylü, bütün kadroları yutuyordu Yine tam bu sırada, “İşçi-Köylü çalışma komiteleri kuralım” şiarı atıldı

Bunlar, elbette tesadüfi şeyler değildi Bunlar, burjuva sınıf içgüdüsünün ve burjuva sınıf tavrının, şartları elverişli görür görmez kendini ortaya koymasıydı Bu şiarlar ve kararlar yanlıştı; çünkü bunlarla, gerçekten de, sıkıyönetimle biraz sarsılan eski çalışmalara yeniden dönülmüştü Daha uzun müddet “demokratik ortamın” devam edeceği yanlış varsayımına dayanılıyordu Bu varsayım doğru olsaydı bile, yukarıdaki şiar ve kararlar yine yanlış olurdu; çünkü, her dönemde ve her şart altında proletarya kanundışı bir temel atmak, diğer her türlü örgütlenme ve çalışmayı bunun üzerine bina etmek zorundadır Silahlı mücadele şartlarının iyice olgunlaştığı ve buna paralel olarak hakim sınıfların faşizan tedbirlerini arttırdıkları şartlarda yukardaki şiar ve kararlar büsbütün yanlış olurdu

Revizyonistler, legal bir partinin sayısız faydalar sağlayacağını söylüyordu! Sayısız faydaların başında da yine legal bir yayın organı olan, yani hakim sınıfların müsadesiyle çıkan İşçi-Köylü gazetesinin dağıtımı ve satışı geliyordu Revizyonizmin başı olan bay A Z, o günlerde bir tartışmada aynen şöyle demişti: “Eğer legal bir parti kurmazsak, bir ay sonra İşçi-Köylü’yü çıkaramayız” Bu bay, İşçi-Köylü’yü ilelebet çıkaracağını mı sanıyordu?

Bütün revizyonist klikleri bir araya toplayacak olan “Sosyalist Kurultay”, her derdin devası olmuştu Proletarya hareketinin (!) örgütlenme problemini çözecekti! Bütün “proleter çevreleri” (bu baylar kendileri gibi reformist-revizyonist kliklere artık bu ismi veriyorlardı) birleştirerek Türkiye çapında devrimci hareketi dağınıklıktan kurtaracaktı! Ülke çapında örgütlenmeyi sağlayarak “halk savaşı”nın ön şartlarını (!) yaratacaktı Oysa, halk savaşına hazırlanmanın bir tek yolu vardı: O da önder kadroların önemli bir kısmını köylük bölgelere göndermek, köylüleri silahlı mücadele için gerilla örgütleri içinde teşkilatlamak, illegal örgütlenmenin ve faaliyetin diğer bütün biçimlerini ve her türlü legal faaliyeti köylük bölgelerdeki silahlı mücadeleye tâbi kılmak, Sosyalist Kurultay gibi saçmalıklarla zaten mevcut olan legalizmi iyice perçinlemek değil

Sosyalist Kurultay, eğer mümkün olsaydı, bir ihanet kurultayı olurdu Çünkü sadece, iyice azgınlaşan faşist saldırganların kabaran iştahlarına bütün kadroları tabakta meyve sunar gibi sunmaya yarardı Silahlı mücadelenin ön şartlarını yaratmaya veya ona önderlik etmeye değil

Kaldı ki, Sosyalist Kurultay sloganı aynı zamanda boş bir hayaldi Azgınlaşan gerici saldırılar, çeşitli revizyonist klikleri iyice birbirine düşürmüştü Devrimci işçi, köylü ve aydın kadrolar, bu klikler arasında şaşkınlık içinde bocalayıp duruyordu Devrimci kadroları doğru bir çizgi etrafında birleştirmek ve revizyonizmi tecrit etmek, Sosyalist Kurultay gibi bir tartışma toplantısında sağlanamazdı Bu tür tartışma toplantıları o günlerde sık sık oluyordu ve çekişmeleri kızıştırmaktan ileri gitmiyordu Ancak Marksist-Leninist temeller üzerine kurulmuş sağlam bir çekirdeğin yönettiği devrimci bir pratik ve bu pratikle bir arada yürütülen ideolojik mücadele devrimci kadroları toparlayabilir, revizyonizmi tecrit edebilirdi Ve bu da bir anda değil, nisbeten uzun bir mücadele sürecinde mümkün olurdu Sosyalist Kurultay’ın mümkün olmayacağı, pratikte de görüldü Sadece revizyonist klikler arasında barış isteyen ilkesiz ve pasifist unsurların iştahını kabarttı, o kadar

Yeniden legal bir haftalık dergi çıkarmak niçin gerekliydi? Sosyalist Kurultay çağırılarını daha sık tekrarlamak için! Kadrolar, mevcut iki legal yayın organını bile güçlükle çıkarabildikleri için, revizyonistler, sonradan aylık dergiyi haftalığa çevirmek zorunda kaldılar

İşçi-Köylü çalışma komitelerinin görevi, dergi ve gazeteyi okumak, eleştirmek ve bunlara yazı yazmaktı ve başka bir şey değildi “Her İşçi-Köylü çalışma komitesi bir yazı kurulu gibi çalışmalı” (abç) deniyordu Yani her türlü faaliyet, legal yayıncılık faaliyetini güçlendirmeyi hedef alıyordu

Yayınevi faaliyetinden artan birkaç kadroyu, dergiye gösterişli köy çalışma raporları yazmak için, köylere göndermiş olmayı, “köy çalışmalarını esas almak” diye yutturmaya çalıştılar Köy çalışması, geçici ve legal bir propaganda ve anket çalışmasından ibaretti Yine de bu çalışmalara katılan kadroların önemli bir kısmı zamanla revizyonist yönetici kliğe cephe almıştır ve almaktadır

İşçiler arasındaki çalışmanın esasını da gazete satışı ve dağıtımı teşkil ediyordu Reformist DİSK ve ona bağlı sendikalar, kayıtsız şartsız destekleniyordu Bu politikaya karşı çıkanlar, sekterlikle itham ediliyordu İşçi sınıfının kendiliğinden gelme mücadelesi yine gerisinden izleniyordu Belli ve kesinleşmiş bir örgütlenme plânı, politikası ve faaliyeti yoktu Gelişme vaad eden işçileri profesyonel siyasi faaliyete çekmek asla düşünülmüyordu Amatör çalışma esastı Bugün çalışmalara katılan öğrenciler, yarın derslerine dönüyor, çalışmanın bütün ürünleri ve bütün ilişkiler onunla birlikte gidiyordu İstikrarsız ve amatör çalışma sebebiyle birçok işçi ve köylü devrimciyle kurulan ilişkiler koptu

Revizyonist klik, daha önce belirttiğimiz sebeplerle gençlikten de tecrit olmuştu

Burjuva önderlik, tecrit olmuşluktan kurtulmak, sağcı pratiği gizlemek için keskin sloganlar haykırmaya, M Belli revizyonizmine karşı Marksizm-Leninizm’in en ilkel gerçeklerini döne dolaşa tekrarlamaya başladı Palavra edebiyatı aldı yürüdü Halk savaşı gevezelikleri göğe çıktı

PDA revizyonizminin yeni maskesi buydu

Sağcı pratiği örtbas etmek için yaygarası yapılan halk savaşı ve keskin sloganlar, ne gibi bir örgütlenmeyle hayata uygulanacaktı? Yazı kurullarıyla mı? İşçi-Köylü çalışma komiteleriyle mi? Çeviri ve bilmem ne bürolarıyla mı? Burjuva entellektüellerin tepesine çöreklendiği “parti” de, bu legal yayınevi faaliyetine hizmet etmekten başka bir işe yaramıyordu

Burjuva önderlik devlet, ordu ve sıkıyönetimin sınıf muhtevası gibi Marksizm-Leninizm’in alfabesi olan konularda eski sağcı görüşlerini terketmişti Revizyonistler alçak sesle ve utangaç bir dille modern revizyonizme çatmaya da başlamışlardı Yavaş yavaş Sovyet sosyal-emperyalizmi tabirine de kendilerini alıştırmışlardı İktidarın halk savaşı yoluyla parça parça ve kırlardan şehirlere doğru alınacağını da sözde kabul etmiş göründüler Fakat bu değişme bile oportünistçe ve sahtekârca oldu Sanki öteden beri aynı şeyleri savunuyormuş gibi pişkin bir tavırla özeleştiriye yan çizdiler

Öte yandan, Mao Zedung Düşüncesi’yle Kıvılcımlı düşüncesini birbiriyle bağdaştırmaya, bu ikisinin birbiriyle çelişmediğini, aksine, Kıvılcımlı düşüncesi’nin Mao Zedung Düşüncesi’nin Türkiye şartlarına uygulanması olduğunu ispatlamaya giriştiler Kıvılcımlı’nın Mao Zedung Düşüncesi’ni 1967’den beri kavramış olduğunu ileri sürdüler ve buna delil olarak onun, Stalin’e küfreden, Büyük Proleter Kültür Devrimi’ni asla anlamadığını gösteren “Kızıl Bekçiler” yazısını PDA’da reklam ettiler Revizyonist Vatan Partisi deneyini, Marksizm-Leninizm cilasıyla kurtarmak için canfeda bir çaba gösterdiler, (Bak: PDA, “Vatan Partisi Tüzük ve Programı’nın Eleştirisi” sayı, 24) Kıvılcımlı’nın kulaklarına fısıldadığı, “Sosyalist Kurultay” masalını cümle âleme Mao Zedung damgasıyla okumaya kalktılar Onunla beraber haykırdılar: “Anarşi Yok, Büyük Direniş!” Dergide, Kıvılcımlı’yı okuma ve kavrama kampanyası açtılar Onun, “dünyanın en büyük Marksist-Leninist’lerinden biri” olduğunu ilan edecek kadar gülünçleştiler

Öte yandan, Türkiye’de feodalizmin mevcudiyetini ve dolayısıyla toprak devrimini inkâra varan Boratavcı saçmalıkları savunmaya devam ettiler Kıvılcımlı’nın feodalizmi ve köylülerin devrimci rolünü inkâr eden tezleriyle Boratav’ın feodalizmin % 5 olduğu tezi birbirini tamamlıyordu

Baş çelişmenin önce hakim sınıflarla halk arasında olduğunu savundular Sonra, “Emperyalizm, Üretim Tarzı ve Baş Çelişme” adlı sun’i mantık ve idealizm şaheseriyle bu fikirden vazgeçtiler Baş çelişmenin, “feodalizmle halk yığınları” arasında olduğunu sözde benimsediler Sözde diyoruz, çünkü, meselenin özünü kavramamışlardı (bunu ilerde göreceğiz)

Devrimin temel gücünün işçi sınıfı ve köylüler olduğunu ileri sürerek, Türkiye’nin özel durumu üzerinde şarlatanlık ettiler ve böylece demokratik devrimin özünü kavramadıklarını gösterdiler Bu orta yolcu tezlerin şampiyonluğunu da Bay RRT yapıyordu Bugün de, ileride göreceğimiz gibi, devrimin temel gücü konusunda bir açıklığa kavuşmuş değildirler

Özel olarak Kemalizm konusunda ve genel olarak Türkiye tarihinin değerlendirilmesi konusunda, milli cephe konusunda Mihrici görüşlerini devam ettirdiler

Revizyonistler sıkıştırıldıkları noktada bir adım geri atmak zorunda kalıyorlardı Fakat doğru düşünceyi benimsemek zorunda kaldığı zaman da, bunu sadece lafta benimsiyordu

Meselâ, köylerde çalışmanın esas olduğunu söyleyip şehirlerdeki bürokratik faaliyetlerine devam ediyorlardı Gizli çalışmanın esas olduğunu söyleyip legalizm batağında kulaç atıyorlardı Silahlı mücadelenin esas olduğunu söyleyip her türlü silahlı mücadele isteğini boğmaya çalışıyorlar, “Guaveracılık” olarak damgalıyorlardı Halk savaşının esas olduğunu söyleyip, “askeri darbe” kışkırtıcılığı yapıyorlardı

Bu iğrenç burjuvalar, bir yandan “evet, silahlı halk savaşı esastır” dedikten sonra, öte yandan “amma”yı bastırıyorlar, bin dereden su getirerek “Sosyalist Kurultay”ı, legal yayınevi faaliyetini, pasifizmi ve teslimiyetçiliği, Mao Zedung Düşüncesi’yle, halk savaşı çizgisiyle bağdaştırmaya çalışıyorlardı

İbrahim Kaypakkaya