Anasayfa , Haberler , Yorum | Seçeneklerin Fazla Olması Her Zaman İyi Olmayabilir!

Yorum | Seçeneklerin Fazla Olması Her Zaman İyi Olmayabilir!

Yorum | 20.11.2021 | Seçeneklerin Fazla Olması Her Zaman İyi Olmayabilir!

 

Kazak almak için evinizin yakınında bulunan bir alışveriş merkezine gittiğinizi düşünün. Bu çok büyük olmayan alıveriş merkezinde kazak alabileceğiniz bütçenize ve zevkinize uygun 4 farklı mağaza olduğunu biliyorsunuz. Birine girerek alışverişe başladınız. Karşınızda 3 farklı kalınlık modelinde 2 farklı yaka tipinde kazaklar var. Bu kazakların her birinden 4-5 farklı renk seçeneği size göz kırpıyor. Seçeneklere çok boğulmadan denemeye başlayınca görüyorsunuz ki her zamanki beden numaranız, yaka veya kalınlık tipine göre farklı model kazaklarda değişiklik gösteriyor. Alışverişiniz çoktan bir çileye dönüşmeye başladığını söyleyebiliriz.

O sırada aklınıza çevrimiçi alışveriş platformlarına bakmak geliyor. Orada durum daha karışık. 3 farklı alışveriş platformunda onlarca farklı marka binlerce kazak seçeneği var. Alışveriş merkezinde 4 farklı mağazadaki onlarca seçenek, binlere hatta on binlere dönüştü. Peki, bu durumda fiyat-kalite-renk-rahatlık açısından en iyi kazağı bulabilmeniz mümkün mü? Diyelim ki bir seçim yaptınız ve bir kazak satın aldınız. Ertesi gün aldığınız kazaktan daha iyi olabilecek ve fiyatı daha uygun başka bir kazak gördünüz. Bu durumda seçiminizden pişman olur musunuz ya da satın aldığınız kazaktan duyduğunuz tatmin bu olaydan sonra azalır mı?

Son yıllarda hepimiz bu gibi benzer durumlarla sıkça karşılaşıyoruz. Hepimiz seçeneklerin fazla olmasını isteriz. Seçenekler çoğaldıkça bu çeşitliliğin getirdiği özgürlük ve seçimleri kontrol edebilme hissinin ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Modern toplumda seçimlerimiz kendimizi ifade ediş biçimimiz olabilir. Ek olarak seçeneklerin bol olması kafamızdakilere yakın olana bizi yaklaştırdığını ve bu yüzden yaşam kalitemizi arttırdığını düşünüyoruz. Belki de mutluluğunu seçim özerkliğine endeksleyenlerimiz çoğunlukta bile olabilir. Ama önemli soru şu ki bazı seçeneklerin olması bizler için iyiyken daha fazla seçeneğin olması daha iyi olacağı anlamına gelir mi?

Bolluk Paradoksu

Barry Schwartz, 2004 yılında yayınladığı “Bolluk Paradoksu” (İng: “Paradox of Choice”) adlı kitabında, “özgürlük kavramını, doğrudan seçim özgürlüğü ile düşünüp seçenekleri çoğaltarak özgürlük alanımızı da genişlettiğimizi sanarak kendimize iyilik yapmış olmuyoruz” fikrini ortaya atıyor. Aslında seçeneklerin artışı daha kapsamlı bilgiye ihtiyaç gereksinimi yaratıyor ve bu hata yapma olasılığına karşı kişiye daha fazla sorumluluk yüklüyor. Bol seçeneklerin arasında ya karar verme yani seçme davranışımızı erteliyoruz, bir bakıma kayboluyoruz ya da seçim yapsak bile ardından arzuladığımız tatmini yakalayamıyoruz.

Yapılan araştırmaya göre, satın alınabilecek reçel sayısının çok fazla olduğu sağdaki durumda satışlar yüzde 3'te kaldı. Ancak görece daha az reçel seçeneği olan sol taraftaki durumda satın alma davranışı 10 kat fazla gerçekleşti.

Schwartz, kitabında, çok fazla seçeneğin karar verme isteğimize etkisini bir araştırmayla incelemeye alıyor. Deneye göre araştırmacılar, bir markette yüksek kaliteli reçelleri dizdikleri bir masa hazırlıyorlar. Gelen müşteriler reçel çeşitlerin tadına bakabilecek ve satın aldıklarında belirli bir miktarda indirim kuponu kazanacaklardır.

Çalışma grubunun ilkinde 6 çeşit reçel ikincisinde ise 24 çeşit reçel deneme için tanıtım masasına dizildi. Her iki durumda da 24 çeşit reçeli satın almak mümkündü. Deney sonunda çıkan sonuçlara göre, daha fazla reçel çeşidinin dizildiği masa daha az reçelli masaya göre beklendiği gibi daha çok sayıda insanın ilgisini çekti.

Ancak, tadım sayısının iki durumda da ortalama olarak aynı olmasına karşın, iş satın almaya geldiğinde, daha az reçelin dizili olduğu masaya gidenlerin %30’u bir kavanoz reçel alırken, daha fazla reçel örneğinin olduğu masaya gidenlerin sadece %3’ü bir kavanoz reçel satın aldı. Yani satın alma oranlarında 10 kat gibi büyük bir fark oluştu. Bu araştırma hakkında Schwartz şu yorumu yapıyor:

”Karar vermek için harcanan çaba çok sayıda seçenek sunulan tüketicilerin cesaretini kırabilir. Bu yüzden tüketiciler karar vermeme eğiliminde olabilirler. Satın alsalar bile, karar vermenin gerektirdiği çaba sonuçtan duyulan keyfi azaltır. Yine, çok sayıda seçenek insanların gerçekten seçtiği şeyin çekiciliğini azaltır, çünkü seçilmeyen alternatiflerin çekiciliğini düşünmek, seçilen şeyden duyulan keyfi azaltır.”

Bir başka benzer çalışmada, bir ders kapsamında öğrencilere bir konu seçip kapsamlı araştırma sonucunda makale yazmaları istendi. Bir grup öğrenciye 6 farklı konu alternatifi sunulurken diğer gruptaki öğrencilere çalışabilecekleri 30 farklı konu sunuldu. Altı konu önerilen öğrenciler, otuz konu sunulan gruptaki öğrencilere göre makaleyi yazmaya daha istekli olup daha iyi makaleler oluşturdu.

Seçeneklerin sayısının artışı belli bir noktaya kadar öznel iyiliğimiz üzerinde doğru orantılı olarak artış göstermektedir. Ancak belli bir noktada bu durum terse dönerek seçeneklerin artışı öznel iyiliği azaltmaktadır.
Seçeneklerin sayısının artışı belli bir noktaya kadar öznel iyiliğimiz üzerinde doğru orantılı olarak artış göstermektedir. Ancak belli bir noktada bu durum terse dönerek seçeneklerin artışı öznel iyiliği azaltmaktadır.

Bu çerçevede yazının başında verdiğimiz örneği de düşünürsek bizler giyeceğimiz konusunda seçme şansına sahip oluyoruz ama bu durum hayatımıza seçim rahatlığı değil karmaşa getirmekten başka bir işe yaramıyor. Ne kadar fazla seçenek varsa, beklentilerimiz artıyor ve o kadar fazla keşke üretme potansiyelimiz oluşuyor. Üretilen her keşke doğal olarak tercih ettiğiniz seçeneğe karşı daha fazla pişmanlık ve gitgide azalan tatmin duygusuna neden oluyor. Rahatlayıp başarmış olmanın mutluluğunu yaşayamadan sırada oluşabilecek fırsat için uyanık olma zorunluluğunun stresi altında kalıyoruz. Hepimiz bu duyguları hissediyoruz. Büyük çoğunluğumuz hayatlarımızın detayları konusunda daha fazla kontrol sahibi olmak istiyor, ama yine büyük bir çoğunluğumuz tatminsizliklerden dolayı yaşamlarını basitleştirmeye çalışıyor. İşte “modern paradoksumuz” bu şekilde oluşuyor.

Öte yandan, seçeneklerin dünyasında seçenek bolluğu “mükemmeli arayanları” ortaya çıkarıyor. En iyiyi arayanlar için her bir seçim, alternatifleri arasında en iyisi olmak zorundadır. Alternatifleri arasında en iyiyi bulmak için ise tüm seçenekleri değerlendirmek belki de sıralamak gerekir. “En iyi” ev, “yeterince iyi” bir evden daha iyidir. “En iyi” iş, “yeterince iyi” bir işten daha iyidir. “En iyi” sevgili, “yeterince iyi” bir sevgiliden daha iyidir. Ve günümüz dünyasında daha iyi ev, daha iyi iş ve daha iyi sevgili her zaman vardır. En iyiyi arayanlar tatminlilerden daha başarılı olabilir; ama her seçeneğin bu kişileri sonsuz bir kaygıya ve pişmanlığa sürükleme potansiyeli yüksektir. Mükemmeli arama hedefi tatminsizliğin kaynağını dolayısıyla mutsuzluğun kaynağını oluşturabilir.

Fırsat Maliyeti

Genel çerçevede baktığımızda mükemmeliyetçi diye adlandırdığımız “en iyiyi” arayanlar kaçırılan fırsatlara karşı tatminlilerden daha fazla duygusal tepki verdiği söylenebilir. Bu noktada karşımıza “fırsat maliyeti” (İng: “Opportunity cost”) kavramı çıkıyor. Bir seçim yapılırken bir başka üründen ya da kazançtan vazgeçmek zorunda kaldığımız, yani en iyi diğer alternatifler bizim fırsat maliyetimizi oluşturuyor. Yaptığımız her seçim beraberinde, o seçim yerine yapabileceğiniz seçimlerden yoksun kaldığımız fırsat maliyetlerini getiriyor. Önümüzde ne kadar çok seçenek varsa, fırsat maliyeti deneyimimiz o kadar büyük olur. Bu durum bahsettiğimiz gibi reddedilen seçenekteki özellikler ne kadar birikiyorsa seçtiğimizden duyacağımız tatmin o ölçüde azalır.

Örnek vermek gerekirse arkadaşlarınızla bir şeyler yemek için dışarı çıktınız ve ne yiyeceğinize karar veremiyorsunuz. Karar vermek için birkaç restoranın önünden geçmeye başladınız. Ama bu karar verme süreci 1 saat kadar uzadı. Sonunda bir restoranda karar kılıp yemeğe başladınız. Artık tercih etmediğiniz restorandaki yemekler yani fırsat maliyetlerinizin artarak yığılması nedeniyle yediklerinizden olacağınız tatminin azaldığını söyleyebiliriz. Birbiri ardına cazip seçeneklerle karşılaşmak potansiyel memnuniyetinizi azalttığı çok aşikârdır. Tersine düşünülen alternatifler ne kadar az olursa elenmesi gereken fırsat maliyeti de az olacaktır.

Pişmanlık duygusu, en iyiyi hedefleyenler için tatmin duygusunu oluşturmuş kişilere göre her zaman daha büyük olacaktır. Mükemmellik, pişmanlığı bitirebilecek tek silahtır ama sonsuz yorucu ve felç edici bir sürece sebep olur. Tatminliler için pişman olma riski düşüktür ve mükemmele ulaşmak o kadar önemli değildir.

Sonuç

Günümüzde seçeneklerin bolluğunu yaşamaktayız. Tarihte hiç olmadığımız kadar yoğun bir seçim yapma yükümlülüğüyle karşı karşıyayız. Fred Hirsch’in dediği gibi “küçük kararların tiranlığı” dönemini yaşıyoruz. Çok sayıda seçeneğe sahip olan küçük kararlara o kadar zaman ve enerji harcıyoruz ki hayattaki odağımızı buralarda kaybediyoruz. Az seçim yaparak seçimlerimizden sorumlu olmak ama aynı zamanda elediğimiz seçeneklerin stresini yaşamamaya çabalıyoruz. Ama diğer seçenekleri gördükçe elimizdekine tatminsizliğimiz artıyor. Az olanın aslında çok olduğunu anlamamız ve Leonardo da Vinci’nin dediği “Sadelik nihai karmaşıklıktır.” (İng: “Simplicity is the ultimate sophistication”) düşünce yapısına ulaşmamız, belki de paradokstan kurtulmanın anahtarıdır.

Evrim Ağacı