Home , Haberler , Şebnem Korur Fincancı: Biliriz devlet acımasızdır, fakat Nuriye ve Semih’e yaşatılan acımasızlık bugüne kadar olanların hepsini aştı!
Şebnem Korur Fincancı

Şebnem Korur Fincancı: Biliriz devlet acımasızdır, fakat Nuriye ve Semih’e yaşatılan acımasızlık bugüne kadar olanların hepsini aştı!

Şebnem Korur Fincancı

Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın bugünkü duruşmasından da tahliye ya da beraat kararı çıkmadı. KHK ile bir gecede işlerinden edilen ve direnme yolunu seçen Gülmen ve Özakça’nın tutukluluğu toplumun her kesiminden tepki görüyor. Devletin açlık grevinde olan iki insan üzerinden topluma gözdağı vermek istemesi; muhalefetin, sendikaların karşı durmada gösterdiği yetersizlikler herkeste ‘ne yapacağız, nasıl karşı duracağız’ duygusunu oluştururken, cezaevi koşulları Nuriye ve Semih’in açlık grevi eylemini olumsuz etkilemeye devam ediyor.
Açlık grevlerine tanıklığı 1984 yılından başlayan ve mesleki olarak da açlık grevine giren insanlarla dayanışmış olan Prof. Dr. Şebnem Korur Fincancı ile Nuriye ve Semih’in açlık grevinin 204. günü biterken tıbbi durumlarını, bu süreçte özellikle cezaevi ve hastane hekimlerine düşen rolü, artan zorla müdahale söylentilerini ve devletin saldırganlığını konuştuk.
Gazete HAYIR : Nuriye ve Semih açlık grevinde 204. günü geride bırakıyor. Daha önceki açlık grevlerinde hekim olarak eylemcileri takip ettiniz. Deneyimlerinize bakarak Nuriye ve Semih’in bugünkü tıbbi durumlarıyla ilgili ne söylersiniz?
Şebnem K. Fincancı : Nuriye ve Semih’in içinde bulunduğu tıbbi durum kolay tahmin edilebilir bir durum değil. Fakat özellikle Nuriye’nin beden kitle indeksine bakıldığında, daha önceki açlık grevi süreçlerinde ölümlerin başladığı sürece gelmiş durumda. Şuan itibariyle sıkıntılı. Çünkü Nuriye başlarken de değerleri düşük başlamıştı. Ulaşılan nokta zor bir nokta. Semih’in de başlarken değerleri daha yüksekti, fakat 20 Ekim tarihine kadar 230 günden fazla zaman geçmiş olacak, gerçekten çok büyük bir risk. Devletin nasıl bir tutum aldığını anlamak mümkün değil. Bir yargısız infaz gerçekleştiriyorlar, hepimizi de bunu izlemeye zorluyorlar. Hiçbir şekilde müdahale olanağımız yok, en demokratik tepkilerini dile getirenler bile şiddetle susturulmaya çalışılıyor. Ankara tamamen bir hapishaneye döndü. Her yerde eylem yasağı bulunuyor. Kendi toplumuna bu kadar yabancılaşmış, bu kadar dışlayan, yoksayan, ölüme gidişlerini umursamazca değerlendiren devlet anlayışı gerçekten zorluyor hepimizi. Biliriz devlet acımasızdır, fakat bu acımasızlık bugüne kadar yaşananların hepsini aştı.
Gazete HAYIR : Zorla müdahale söylentileri ayyuka çıktı. Nuriye ve Semih açısından bu eşikte zorla müdahale neye sebep olur?
Şebnem K. Fincancı : Bilinç kapandıktan sonra yapılan zorla müdahaleler ne kadar etkin olsa da geri dönüşle ilgili sakatlıklar kaçınılmaz oluyor. Tabi bir de zorla müdahalenin koşulları uygun olmayan bir durumda yapılması, burada deneyimli olmayan hekimlerin yer alması sakatlıkları daha da çoğaltabilir.
Gazete HAYIR : Nuriye ve Semih’in açlık grevini dışarıda sürdürmesinin önemini bir kez daha hatırlatmakta fayda var sanırım. Açlık grevi eylemcisinin dışarıda olması neden hayatidir?
Şebnem K. Fincancı : Öncelikle açlık grevi süreçlerinde hijyen çok önemlidir. Bağışıklık sistemi açlık grevi nedeniyle baskılandığı için çok kolayca bir takım akciğer, böbrek iltihaplanmalarıyla hayatlarını kaybedebilirler. Ayrıca enerji sınırlaması olması gerekiyor, dolayısıyla bakıma gereksinimleri var. Enerji sınırlaması yapamıyorlar, çünkü bakım yapacak kimse yok. Kendi işlerini kendileri yapmak durumunda kaldıklarında bu çok ciddi bir sorundur.
Behiç Aşçı açlık grevini 293 gün boyunca evde yapmıştı. 293 gün boyunca çok ciddi bir bakım aldı evinde. Dolayısıyla bu koşullarda dayanabildi. Oysa cezaevi koşullarında 160-170. günler B1 kullanılmasına rağmen uç günlerdir. Nuriye ve Semih, yaşları çok genç, çok ciddi bir direngenlik gösteriyorlar. Ama cezaevi koşulları onları daha da çok zorlayacaktır. Yoğun bakım adı verilen ortam da uygun değil. Çünkü öğrendiğimiz kadarıyla içeride kolluk görevlileri var. Bir kere bu hekimler adına çok ciddi bir etik ihlalidir. Mahremiyet ilkesinin ihlalidir ve asla kabul edilebilir değildir. Suç işliyor sağlık çalışanları. Devlet de Avrupa Biyotıp Sözleşmesi’ne aykırı davranarak suç işliyor. Tabi kolluk kaçarlarsa sorumlu olursunuz gibi tehditlerle sağlık çalışanlarına bu işleri yaptırıyor. Bu tehditlerin hiçbiri geçerli değil. Güvenlik sağlık çalışanlarının sorunu değildir. Ayrıca bu koşullardaki insanların güvenlikle ilgili bir sorun oluşturmaları gerçekçi değil. Cezaevi süreci Nuriye ve Semih’in sağlığını inanılmaz biçimde olumsuz etkiledi.
Gazete HAYIR : Açlık grevi eylemi, devlet tarafından işlerini isteyen insanları izole etmenin bir bahanesine dönüşmüş durumda. Toplumda da bir kanıksama hali yaygın gibi. Yine bir daha hatırlatmakta, konuşmakta fayda var: Açlık grevi suç mudur?
Şebnem K. Fincancı : Cezaevi sürecinin neden yaşandığını bilmiyor hiç kimse. Açlık grevi yapmak suç değildir. İnsanlar haklarını talep ediyorlar, işlerini geri istiyorlar. Bunun için de en demokratik ve barışçıl yolla bu taleplerini dile getirdiler başından itibaren. Devlet bütün saldırganlığı ile üzerlerinde biber gazı, şiddeti kullandıktan sonra, en sonunda bu insanlar başka olanakları kalmadığı düşüncesiyle bedenlerini ortaya koydular. Ve açlık grevi sebebiyle Nuriye ve Semih rehin alınmış durumda. Türkiye’de insanları susturmak, sindirmek, başlarına neler gelebileceği konusunda onları örnek göstermek amacıyla bütün bunları yapıyorlar.
İnsanların çeşitli demokratik araçları kullanma hakkı vardır. Bir hekim olarak bizim destekleyebileceğimiz bir durum değil ama bu insanlar bu kararı vermişler. Kararlarına saygı duymak dışında yapacak hiçbir şey yok. Devletin de buna saygı duyması gerekiyor. Bırakın haklarını vermeyi, üzerine Nuriye ve Semih’i tutuklamaları büyük bir suç. Bence artık süreç İnsanlığa Karşı Suçlar kapsamında değerlendirilmelidir.

(Gazete HAYIR Eylül 28, 2017/Pelin Daş)