Home , Köşe Yazıları , Onlar Sarsıntılar Dönemini Kucaklarken, Yanlarında Olamadığımız Çocuklarımızdan, Derya Aras’a

Onlar Sarsıntılar Dönemini Kucaklarken, Yanlarında Olamadığımız Çocuklarımızdan, Derya Aras’a

Bir gün/ kar yağarken/ yahut/ bir gece/ yahut/ bir öğle sıcağında/ hangimiz ilk önce/ nasıl/ ve nerede öleceğiz?/ Nasıl/ ve ne olacak/ ölenin son duyduğu ses,/ son gördüğü renk,/ kalanın ilk hareketi/ ilk sözü/ ilk yediği ekmek/ Hangimiz ilk önce/ nasıl/ ve nerede ölürsek ölelim/…./ birbirimizi/ ve insanların en büyük davasını sevebildik/ dövüştük onun uğruna/ “yaşadık”/ diyebiliriz.- Turgut Uyar-

Bir gün senin hakkında birşeyler yazmam gerekeceğini hiç düşünmemiştim desem doğru olmayacak. Ama tarih öyle bir dönüm dönüm döndü ki; ben senin hakkında yazmak durumunda olduğuma hala inanamıyorum.

Haberi okuyunca; çaresizleştim. Ta Şubat’taki gidişinizi, Nisan’da öğrendik. Ölümün her biçimi tuhaf-kabullenilmesi zordur ama; bu…. Hala inanamıyorum!!!

99 yılında İstanbul depreminden birkaç gün sonra randevumuz vardı. “Bizden birisine birşey oldu mu acaba?” kaygısındaydık. Öyle anlardaydık ki; halkalardan yapılmış bir kolye durumunda hissediyorduk kendimizi. Şehit düşenlerin, yakalananların ardı arkası kesilmemişti. Halkalardan birisi kopsa kolye darma duman olup, kullanılacak hale getirene kadar, yığınla çaba verilmesi gereken bir dönemdi. “Biraz daha ilerleyene kadar hiçbirimize birşey olmamalı” deyip deyip duruyorduk birbirimize.

Buluştuk. İlk randevumuzda buluşabilmemiz, adeta mucizeydi.  Görür görmez ki tabana kuvvet koşuşun, çığlık çığlığa ağlayışın, öksüz kalmış bir kız çocuğu telaşın; başladık beraber ağlamaya. Sonra evlerini-yakınlarını kaybedenlere ağlayışımızla karıştı bütün duygularımız. Bir sürü çocuk hallerini anlatıp durduk birbirimize. Hemen ardından kahkahalarla trajik öyküler yazıp durduk o an; “depremde şehit düşülmez bile. Depremde ölseydik, birbirimizi nasıl anlatacaktık. Oh be bunca deprem içinde, bir de bu depremle uğraşmak zorunda kalmadık”.  Günlerce bu halimiz devam etti.

Sallantıların devam ettiği günlerdi son kucaklaşmamız; bir daha da hiç karşılaşamadık. O hallerinle kaldın aklımda!!! Masum, kaygılı, derin gözlerin! Kaç kere sarıldık ayrılırken, kaç kere dönüp dönüp bir daha sarıldık! Yolun karşısına geçtin; dona kaldık adeta. İki tane gözü yaşlı donmuş kadının dikkat çekeceği fikri bizi uyandırdı. Abartısız böyleydi ayrılışımız. “Gidiyorsun, sen de ben de bir daha arkamıza bakmıyoruz tamam mı?” dememe rağmen, arkandan koştum yine. Birşeyleri tekrarlamazsam; unutursan diye kaygı sardı beni. “Aa, ben de fikir değiştirdin, bugün benimle geliyorsun zannettim” deyişindeki, hevesi kursağında kalmış çocuk halin aklımda. Haksız da değildin. Birkaç ay sonra biz tutuklandık.

22 yaşındaydın henüz. Büyüdün mü sonra, değiştin mi? Hiç bilmiyorum var ya!! Hep senin bu hallerin kaldı aklımda.

Şimdi; deprem benzeri bir sebepten dolayı kaybediyoruz seni!! Yanınıza gelenlerin sizi buluşu, ne halde olduğunuz; giden sizlerin-ardınızda kalanların halleri, bunların hiçbirini henüz bilmemek-görememek!! Bir sürü film çeviriyor insan kafasında; “gitmek mi zor kalmak mı zor hey canım?” diye bağırıyorum durup durup.

Can yoldaşım; sen, üniversiteli gençlik içerisinde senin kuşağının, bir elin parmaklarını geçmeyecek sayıdaki insanlarından biriydin. Siz tarihsel olarak da talihsizliklerle dolu bir dönemin gençleri oldunuz. Dünyadaki-Türkiye’deki değişimler, daha altını tam çizemeden jet hızıyla koşturup durdu. Etrafınızdakilerin hızla dökülüşüne-dönüşüne tanık oldunuz. Daha siz yeni işe koyulmuşken birçok şeyi yalnız göğüslemek zorunda kaldınız. Yaşamınız, yaşam tarzınız o kadar hızlı ve o kadar sıklıkta değişti ki, bütün bunlara rağmen; siz de kuşağınızın sonuna kadar ilerleyen bir çekirdeğini yarattınız.

Bu senin döneminde ve sonrasında hiç de kolay bir direniş değildi. İçeride-dışarıda; tam bir devran dönüşü yaşanıyordu. Siz tam birşeyleri öğreniyoruz derken apansız, daha tarihsel bağlantıları dahi kuramadan; öğrendiklerinizi uygulamaya-görmeye dahi fırsat kalmadan başka şeyler çıktı karşınıza.

Ne sizden önceki; ne de sizden sonraki kuşak böyle değildi. Sizden önceki genç kuşak, biz; paylaşımın-samimiyetin-tarihsel birikimleri öncellerimizden almanın, bütün bunlarla yürüyebilmenin gücünü hep aldık. Sizden sonraki kuşak; parçalanmışlıkların tanıklıklarına yetişti. Siz anlatılması sayfalar alacak bu tarihsel döngünün; viraj çocukları oldunuz.

Kaçınılmaz olarak da; hep değişik yaralar aldınız. Herşeye rağmen; toparlanıp yürümeye devam edebilmişsiniz!!

Biz Ölüm Orucu Direnişi sürecinde şartlı tahliye edildik; çok uzun denemeyecek kadar bir süre sonra sen tutuklanmıştın. Hapishanede kalmıştın. Hep; “hay çocuk! Bizi tahliye ettiler, seni bir kere dahi göremeden; içeride  oluşunun haberi geliyor!” deyip hayıflandım. Son vedalaşmamızın ardından yaşadıklarını; senin ağzından-direk duyma umudum vardı hep içimde! Bu tarihsel döngünün kopuk tanıklıklarını birleştirme umudum vardı hep! Tanıkların yanyana gelip konuşma imkanı dahi bulamadığı bir döngüdeydik. Ve kaç tanık kalmıştı o dönemden!! Sonra çıktın. Sonra….

11 yıllık ayrılık sonrası-ki bu dönemleri başka yoldaşların yazacaktır-; senin böylesi bir haberinle buluşmak, taşınması kolay birşey değil! Bütün bunlar defalarca değişik biçimlerde yaşamış-yaşıyor olsak da, kolay öğrenilecek şeyler de değil!

Ancak herşeye rağmen biz hep birbirimizi; bütün uzaklıklara-ayrılıklara rağmen, beynimizde-yüreğimizde taşımayı öğrenmişiz!

Sen hala; o masum bakışların, sımsıcak gülüşün, insanlığın bu davasında bize defalarca gösterdiğin samimiyetinle yanımızdasın.

İYİ Kİ VARIZ!