Home , Dünya , Murat Çakır'ın Kaleminden Bir bilgilendirme Denemesi: Neden Afganistan?

Murat Çakır'ın Kaleminden Bir bilgilendirme Denemesi: Neden Afganistan?

MURAT ÇAKIR | 09 – 01 – 2010 | Afganistan Savaşı konusunda herhalde yazılanlar kitapları doldurur. Gelinen son noktada savaşın »Afganlaştırılarak« sonsuz bir hikâyeye dönüşmekte olduğunu söyleyebiliriz. Batı’lı analistler bile bu tehlikenin varlığına işaret ediyorlar. Eleştirel yaklaşan analizlerde genellikle Vietnam ve Sovyetler’in Afganistan İşgali arasında paralellikler kuruluyor.

Bu paralellikler gerçekten de göz batıyor. 2009 sonu itibariyle bakıldığında (ABD Başkanı Obama’nın son kararıyla) NATO ve OEF kapsamında yaklaşık 110 bin yabancı asker Afganistan’da konuşlandırılmış durumda. 2010 ortalarında bu sayının 150 bine çıkacağı tahmin ediliyor. Batı, Afgan ordusunun sayısını da hızlı bir şekilde yükseltmek istiyor. Sovyetler Birliği, Afganistan’ı işgalinin son dönemlerinde toplam 120 bin askerini konuşlandırmıştı. O zamanlarda da Afgan ordusunun sayısı 87 binden (1979) en son 330 bine (1989) yükseltilmişti. Bunların yanı sıra dönemin Afgan hükümetinin kontrolü altında olan 150 bin kişilik bir milis yapısı da vardı. Sonuçta o dönemin savaşında yaklaşık 1,3 milyon Afgan yaşamını yitirdi.

Bugün ise neredeyse daha fazla asker ile sürdürülen NATO-Savaşının o dönemki savaşa benzer bir biçimde son derece kanlı ve pahalı olacağı gün gibi açık değil mi? Ve, savaşın sonunun şimdiden belli olmadığı? ABD’li araştırmacılar bile sürdürülen ayaklanma bastırma operasyonlarının en fazla yüzde 25 gibi bir başarı olasılığı olduğunu tespit ettikleri gibi.

Peki, o halde ABD bu sonucu belirsiz kanlı ve pahalı savaşı neden sürdürüyor? Neden bu savaş, neden Afganistan? Bu yazının amacı, bu sorulara bir yanıt getirmeye çalışmak ve sayılarla Afganistan savaşı hakkında bilgi vermektir. O nedenle önce jeostratejik nedenlere bir bakalım:

Jeostrateji

Bir hukuçu ve 1990’a kadar CDU federal milletvekili olan (aynı zamanda ABD ordusunun fahrî albayı olduğunu söyleyen) Jürgen Tödenhöfer’in dediği gibi, Afganistan »Batı karşıtı bir ayaklanmaya karşı mücadele ettiğimiz ve jeostratejik açıdan önemli olan bir ülke. Çünkü oradan Rusya, Hindistan, Pakistan ve Çin’i kontrol edebiliriz. Hammaddeler açısından da son derece iyi bir mevkii.« Tödenhöfer son derece haklı, ne den olsa Afganistan küresel petrol ve doğal gaz kaynaklarının yaklaşık üçte birinin bulunduğu bölgelere yakın bir ülke. Önce ekonomik çıkarları bir aydınlatalım:

TAPI Boru Hattı

1998 yılında ABD’li petrol tekeli UNOCAL tarafından yönetilen bir konsorsiyum dönemin Taliban hükümetiyle bir boru hattı antlaşması yapmıştı. UNOCAL tekelinin o dönemlerde Afganistan’da lobi çalışmasını yapanlardan birisi de şimdiki Afgan başkanı Hamid Karsai idi. Ancak Usama Bin Ladin Taliban’ı, ABD’lilerle yapılacak ortaklık yerine, daha fazla kâr getirecek olan Arjantin tekeli BRİDAS ile anlaşmaya ikna etmişti. ABD bunun üzerine öylesine hiddetlenmişti ki, o zamanki ABD başkanı Bush 11 eylül 2001 saldırılarından altı ay önce Afganistan’a müdahale edeceğini ve Taliban rejimini yıkacağını açıklamıştı (Bkz. Temmuz 2008’de yayımlanan Alman gazeteleri).

Aslında burada söz konusu olan, Batı’lı tekellerce inşa edilmek istenen Türkmenistan-Afganistan-Pakistan-Hindistan üzerinden geçecek olan TAPI doğal gaz boru hattıydı. TAPI boru hattı ile sadece Çin’i Merkez Asya’daki enerji kaynaklarından uzak tutmak değil, aynı zamanda Rusya’nın bölgedeki etkisi azaltılmak ve İran marjinalize edilmek isteniyor. Savaşılan bölgelere bakıldığında da TAPI bağlantısı hemen görülebiliyor: Boru hattının Afganistan’da Herat ve Kandahar bölgelerinden ve Pakistan’da Kuetta üzerinden geçirilerek Yeni Delhi’ye ulaştırılması planlanıyor. Bu çerçevede Afganistan, Hindistan ve Pakistan 2008’de Türkmenistan ile doğal gaz antlaşması yaptılar. Batı’lı enerji şirketleri de boru hattı inşasına 2010’da başlayıp, 2014’de inşaatı tamamlamak istiyorlar. Boru hattının toplam maliyeti 7,6 milyar Dolar – yani Afganistan bütçesinin üç katı.

IPI Boru Hattı

Ancak TAPI projesi, başka bir boru hattı projesiyle rekabet halinde: IPI boru hattı. Bu boru hattı da Pakistan ve Hindistan’a gidecek olan bir doğal gaz akımını öngörüyor, sadece tek farkla: Doğal gaz İran’dan gelecek. Yaklaşık 20 yıldan beri üzerinde çalışılan proje, TAPI’den daha eski. Henüz kullanılmayan ve Güney İran’daki (İran Körfezinde) South Pars doğal gaz kaynaklarından (dünya çapındaki doğal gazın yaklaşık yüzde 8’i bu bölgede tahmin ediliyor) alınacak olan gazın, TAPI’ye paralel olarak Yeni Delhi’ye ulaşması planlanıyor. Ciddi enerji açıkları olan Pakistan, IPI projesi sayesinde doğal gaz tedarikini yüzde 20 artırmayı planlıyor. Ancak IPI projesi, ABD’nin İran’ı izole etme çabasına ters düşüyor. Bu proje gerçekleşirse ABD’nin İran konusundaki planları suya düşecek. Buna rağmen 2009 Mayıs’ında Pakistan başkanı Zerdari ile İran cumhurbaşkanı Ahmedinejat »barış hattı« olarak nitelendirdikleri boru hattı üzerine bir ön antlaşma imzaladılar. IPI bor hattının da 2014’de tamamlanmış olması planlanıyor. Ayrıca bu boru hattına Çin’in de bağlanabilmesi söz konusu. Frankfurter Allgemeine Zeitung’un bildirdiğine göre Çin 2006 yılında İran’ın doğal gaz sektörüne toplam 100 milyar Dolarlık yatırım yapacağına dair bir sözleşme imzalamış. Bu nedenle ve İran-Pakistan-Hindistan-Çin-Aksi’nin kurulmasını engellemek amacıyla ABD IPI projesine savaş açmış durumda.

İki boru hattının kurulması için tek önkoşul, Afganistan ve Pakistan’da »barışın« sağlanması. Şu an için bu koşulun yerine getirilmesi olanaksız. O nedenle ABD, Pakistan ve Hindistan üzerinde IPI projesinden vazgeçmeleri için baskısını artırıyor.

Pakistan

»Neden Afganistan?« sorusunu yanıtlamak için, bir de Pakistan’a bakmak gerekiyor. Çünkü Pakistan şu haliyle ABD’nin bir türlü bastıramadığı Taliban için geri çekilme mevkii haline gelmiş durumda. Bu özellikle Batı Pakistan’daki Paştunların bölgesi için geçerli. Bu nedenle ABD operasyonlarını sürdürdüğü bölgeleri bütünsel bir savaş bölgesi anlamına getiren »AfPak« bölgesi olarak nitelendirmeye başladı. Başkan Obama bu çerçevede CIA’ye verdiği direktiflerinde insansız uçaklarla yürütülen saldırıların Pakistan’ın Batı bölgelerinde artırılarak sürdürülmesini istiyor. Nedenini ise ABD yönetiminin Afganistan ve Pakistan sorumlusu Richard Holbrooke şöyle açıklıyor: »Pakistan’da söz konusu olan, varoluşumuza yönelik ulusal güvenlik çıkarlarımızdır« (Bkz. 12. Mayıs 2009 tarihli Berliner Zeitung gazetesi).

Diğer taraftan Pakistan da kendi sınırları içerisinde yürüttüğü askerî operasyonlarını şiddetlendiriyor. Güney Vaziristan olarak adlandırılan ve Kandil dağlarına benzeyen bir dağlık bölgede konuşlanmış olan Taliban güçlerine karşı yürüttüğü ve hayli kayıp verdiği (2008 Eylül’ünde 3 bin Taliban askerinin, bin Pakistan askerinin ve yaklaşık 2 bin sivilin yaşamını kaybetmiş olduğu açıklanmıştı) operasyonlarda başarı elde etmek istiyor.

Pakistan için batı bölgesi son derece önem taşıyor. Bu bölgede hem zengin hammadde kaynakları mevcut, hem de Pakistan’da çıkartılan doğal gazın yaklaşık yarısı. Ayrıca IPI boru hattı gerçekleşirse, batıdan giriş yapacak. Bununla birlikte TAPI boru hattının geçeceği Kuetta ise Afganistan’dan kaçan Taliban yönetiminin kumnda merkezi haline gelmiş durumda.

ABD de Pakistan’ı Taliban’a karşı daha kararlı bir şekilde yüklenmeye zorluyor. 2009 Ekim’inde ABD Senatosu aldığı bir kararla »Kerry-Lugar-Yasası« olarak anılan bir yasayı yürürlüğe soktu. Buna göre ABD’nin verdiği 1,6 milyar Dolarlık askerî yardım, Pakistan hükümetinin »teröre karşı olan tedbirlerini« bütün ülkeye, bilhassa Kuetta ve Muridke bölgelerine yaymadığı takdirde ödenmeyecek. Askerî yardımın ise Pakistan için yaşamsal önemi var, çünkü ABD’nin verdiği 1,6 milyar Dolar, askerî bütçesi yaklaşık 3,5 milyar Dolar olan Pakistan’ın askerî harcamalarının neredeyse üçte birini oluşturuyor. Pakistan’ın böylesi bir meblağı kaybetmeye göze alabileceğini kimse söyleyemez kuşkusuz.

Ancak bu da Pakistan’ı başka bir sorunla karşı karşıya bırakmakta. Çünkü hükümetin 2009 sonunda kamuoyuna açıkladığı bir rapora göre sayıları yaklaşık 90 bini bulan çeşitli islamist silahlı gruplarla başa çıkabilmesi zor görünüyor. Bir kere 550 bini bulan Pakistan ordusunun beşte biri, yani 110 bin Pakistan askeri, »tarihsel düşman« olan Hindistan sınırında konuşlandırılmış durumda. Pakistan’ın o sınırdan askerlerini geri çekmesi olanaksız. Diğer taraftan Batı sınırında da 110 bin askeri var. Ve bu sayı ile binlerce mağaranın bulunduğu dağlık bölgedeki 90 bin silahlı gerilla karşısında başarı şansı neredeyse sıfır.

Pakistan bu ikilem karşısında dağlık olmayan bölgelerdeki askerî operasyonlarına ağırlık vererek tavır alacak gibi görünüyor. Burada da başarı şansı yok, ama ABD’nin insansız uçaklarla yürüttüğü saldırılarla Talibanı ve diğerlerini zayıflatacağını zannediyor. Ancak bunun sonucunda da sivil halk arasındaki kayıplar artacak, ülke içi göçler çoğalacak ve böylelikle Batılı güçlere karşı duyulan nefret islamist gruplara yarayacak.

Sonucunda ABD’nin Pakistan üzerindeki baskısı, Pakistan’ın da Afganistan gibi şiddet sarmalına kapılmasına yol açacak ve ülke ekonomisini daha da diplere vuracaktır. Böylesi bir durumda istikrarı sağlayamayacak olan hükümetin, ABD ordularını yardıma çağırması yeni bir olasılık olarak gözükmekte. ABD’nin özel timlerinin Pakistan sınırları içerisinde operasyonlara giriştikleri dünya kamuoyunca biliniyor. Sonuç itibariyle ABD için önemli olan Pakistan üzerindeki Çin etkisini geri püskürtme hedefi, ABD’nin bundan sonraki hamlelerini belirleyici olmaya devam edecek.

Afganistan Savaşı bu bütünsellikte ele alındığında, emperyalizmin neden o bölgede savaşa devam etmek istediği açıkça görülmektedir. Batılı güçler bölgede kaldığı müddetçe, bölge halkları için barış sadece bir hülya olarak kalacak.

Kassel, 8 Ocak 2010

Sayılarla Afganistan

Afganistan’daki birlikler: ISAF ve OEF

Afganistan’da Batı’nın birbirlerinden formel olarak ayrılmış iki savaş aygıtı operasyonlarını sürdürüyor: ABD öncülüğünde yürütülen »Operation Enduring Freedom« (OEF) ve NATO birlikleri olan »International Security Assistance Force« (ISAF) – başlangıçta istikrar sağlama operasyonu olarak konuşlandırılmasına rağmen, giderek daha açık bir şekilde ayaklanmaları bastırma gücü olarak kullanılıyor –. ISAF başlangıçta (2003) sadece Kabul’de operasyonlarını yürütüyor, OEF ise şiddetli çatışmaların olduğu Güney ve Doğu Afganistan’da aktifti. Ancak NATO operasyon bölgesini adım adım, 2004’de Kuzey, 2005’de Batı ve ardından 2006’da Güney ve Doğu Afganistan’na genişletti. 2006’dan bu yana her iki »misyon« da fiili olarak birlikte çalışıyorlar

ISAF’ın konuşlandırdığı asker sayısının gelişimi

2003 5.581

2004 8.065

2005 9.685

2006 19.597

2007 31.267

2008 47.332

2009 64.500

OEF asker sayısı:

Eylül 2008: 19.000; Haziran 2009: 26.000

Alman askerlerinin sayısı:

2001: 1.200; 2003: 2.250; 2005: 3.000; 2007: 3.500; 2008: 4.500 (Kontenjan üst limiti. Bu sayıya ayrıca AWACS’larda görev yapan toplam 4.240 askerin 300’ünü oluşturan Alman birliği de katılmalı. Sayılar, 28 Ağustos 2009’un verileri).

Batı’lı birliklerin toplam sayısı:

90.000 (2009 sonunda ABD’den 30.000’i aşkın askerin daha gönderileceği açıklandı). Bunun haricinde özel güvenlik şirketleri Afganistan’da toplam 70.000 silahlı adam konuşlandırmış durumdalar.

ISAF’a asker veren ülkeler

ABD 29.950

Almanya 4.500

Arnavutluk 140

Avustralya 1.090

Avusturya 3

Azerbaycan 90

Belçika 510

Birleşik Arap Emirlikleri 25

Birleşik Krallık 9.000

Bosna-Hersek 2

Bulgaristan 470

Çek Cumhuriyeti 340

Danimarka 700

Estland 150

Finlandiya 110

Fransa 3.160

Gürcistan 1

Hırvatistan 295

Hollanda 1.770

İrlanda 7

İsland 8

İspanya 780

İsveç 430

İtalya 2.795

Kanada 2.800

Lettland 165

Litvanya 200

Luxemburg 9

Macaristan 310

Makedonya 165

Norveç 485

Polonya 2.000

Portekiz 90

Romanya 1.025

Singapur 8

Slovakya 80

Slovenya 80

Türkiye 730

Ukranya 10

Ürdün 7

Yeni Zelanda 160

Yunanistan 145

Almanya’nın savaşa katkısı

Gönderilen Alman askerlerinin – şimdilik – sadece Kuzey Afganistan’da görev yapmalarına izin verilmişken, savaşın asıl şiddeti ile Güney ve Doğu Afganistan’da sürmesi nedeniyle, özellikle ABD tarafından Alman hükümetine, sadece daha fazla asker gönderilmesi açısından değil, aynı zamanda askerlerini şiddetli çatışmaların sürdüğü yerlere konuşlandırması konusunda baskı yapılmakta. Alman hükümeti kuşkusuz Almanya’da halk arasında yaygın olan savaş karşıtı tutum olmasaydı, ABD’nin bu istemini yerine getirmiş olurdu. Bu nedenle »salam taktiği« ile Almanya’nın katkısını adım adım yükseltmekte.

»Salam taktiği«nin en önemli adımları

2007: Federal Ordu’nun Tornado uçaklarını göndermesi: Uçuşların yarıdan fazlası Güney Afganistan’da yapılmakta. Alman uçaklarının topladığı veriler ile, bir çok defa olduğu gibi sivillerin de yaşamına mal olan OEF bombardımanları gerçekleştiriliyor.

2008 Ortası: Norveç’ten »Quick Reaction Force« komutası üstlenildi. Bu, »itfaiye birliği« olarak da adlandırılan birliği tek görevi, direnişin giderek arttığı Kuzey ve Batı Afganistan’da ayaklanmaları bastırmak.

2008 Sonbaharı: Federal Ordu kontenjanı 3.500’den 4.500’e yükseltildi. İlk kez görev süresi 12 ay yerine 14 ay uzatıldı ve böylelikle konu Federal Parlamento Seçimleri gündeminden çıkarılmış oldu.

2009 Yazı: Alman hükümeti, karada yürütülen savaşın yönlendirme merkezi olarak görev yapan AWACS uçaklarının görevlendirilmesini karar altına aldı (Almanya AWACS’ların giderlerinin yüzde 27’sini ve personelin yüzde 40’ını karşılıyor).

Federal Ordu ofansiv girişimlere başlıyor. »Kartal Operasyonu« çerçevesinde ilk kez ağır teçhizatlar kullanılmaya başlanıyor. Alman askerlerinin hangi koşullarda silah kullanacağını belirleyen ve »Cep Kartı« olarak anılan genelge değiştirildi. Genelge artık »önleyici« saldırıları olanaklı kılıyor.

Seçim sonrası hızlanan adımlar

2009 Eylül’ünde yapılan seçimlerde iktidara gelen muhafazakâr – liberal Federal Hükümet, seçimlerin hemen sonrasında bir dizi kararlar aldı. Seçim öncesinde asker sayısının artırılmayacağı açıklanmasına rağmen, 2010 Şubat’ında Londra’da yapılacak olan »Afganistan Konferansı«nda dünya kamuoyuna Almanya’nın 4.500 asker daha göndereceğinin açıklanması hükümet tarafından karar altına alındı. Bu şekilde Alman askerlerinin sayısı toplam 9.000’ e çıkmış olacak.

Savaşın yumuşak karnı: Nakliyat

Sayıları giderek artan askerlerin ihtiyaçlarının tedariki giderek daha zorlaşıyor:

Pakistan üzerinden nakliyat tehdit altına giriyor;

Askerî malzeme içermeyen nakliyatlar (gıda maddeleri, benzin v.s.) Rusya ve Orta Asya ülkeleri üzerinden Afganistan’ın Kuzeyine yönlendiriliyor;

ISAF-tedarikinin yarıdan fazlası Almanya’nın komutası altındaki Kuzey Kumandanlığı üzerinden yürütülüyor;

Kunduz – Kabul yolu ile Alman Hava Kuvvetleri Üssü’nün bulunduğu Termez (Usbekistan) bağlantısı giderek daha fazla önem kazanıyor;

Alman uçaklarının, Afganistan’daki ISAF müttefiklerinin stratejik nakliyatları için gerçekleştirdikleri aylık ortalama uçuş saati 325 saati aşmış durumda.

Bu gelişmenin sonucunda da Kuzey’deki nakliyat yollarına yönelik saldırılar ve pusular artıyor.

Afganistan savaşının maddî giderleri

ABD, 2009 bütçesinde yer alan giderler de dahil olmak üzere savaş başladığından bu yana toplam 223 milyar Dolar harcadı.

Almanya’nın ISAF görevi çerçevesinde 2008’de harcadığı para 536 milyon Avro (2008 başında 487 milyon Avro planlandığı açıklanmıştı). 2009 yılında ise, AWACS uçaklarının görevinin genişletilmesiyle birlikte bu meblağın 700 milyon Avro’yu aşması bekleniyor. Şimdiye kadar yapılan harcamalar ise 4 milyar Avro’nun üzerinde. Personel giderleri, askerlerin eğitim ve teçhizat giderleri bu meblağın içinde değil.

Çığrından çıkan çatışmalar

Direniş güçleri ile Batı’lı birlikler arasındaki çatışmalar:

2005 1.755

2006 3.589

2007 6.000

2008 10.000

2009’un ilk üç ayındaki çatışmaların sayısı 2.300

Batı’lı askerlerin verdiği kayıplar

ABD: 788 ölü, 3.613 yaralı

Almanya: 35 ölü

Birleşik Krallık: 204 ölü

Kanada: 127 ölü

13 Eylül 2009’a göre yaşamını yitiren asker sayısı: 1.386

Afganistan’daki sivil halkın verdiği kayıplar:

Sivil halk arasında yaşamını yitiren insanların sayıları, verileri veren kuruma göre değişiyor. Veri farklılıklarının yanısıra istatistiklere geçmeyen kayıpların hayli yüksek olduğu tahmin ediliyor. Genel olarak herkes kayıp sayılarının arttığı görüşünde.

Birleşmiş Milletler’in Afganistan Misyonu UNAMA’nın verdiği sayılara göre, sivil halk arasındaki kayıplar şöyle:

2006: 929

2007: 1.523

2008: 2.118

Savaşın »Afganlaştırılması«: Yerel güvenlik güçlerinin sayılarında ulaşılmak istenilen hedefler

ABD ordusu, Afganistan gibi bir ülkenin »barışa kavuşturulması« için, bin sivile 20 ile 25 askerin görev yapması gerektiğini açıkladı. Bu, 32 milyonluk bir nüfusa sahip olan Afganistan’da 640 bin ile 800 bin asker anlamına gelmekte. Batı’lı güçlerin askerlerinin sayısını artırma kararlarına rağmen bu hedef sayılara ulaşmaları şimdilik olanaksız görünüyor. Bu nedenle yerel güçlerin sayısı büyük bir hızla artırılmaya çalışılıyor. Hedefler şöyle:

Afgan ordusu: 270.000 kişi

Afgan polisi: 160.000 kişi

Afgan ordusunun şimdiye kadar verdiği kayıplar:

2007: 803

2008: 880

2009 (Mayıs’a kadar): 341

Afgan polisinin şimdiye kadar verdiği kayıplar:

2007: 209

2008: 226

2009 (Mayıs’a kadar): 114

AB, EUPOL ile Afgan baskı organlarını oluşturuyor

Afgan polisinin eğitimini AB’nin Afganistan Misyonu olan »EUPOL-Afganistan« üstlenmiş durumda. Misyon 2007 ortasında başlatıldı. Şimdiye kadar EUPOL-Afganistan kapsamında, 100’ü Alman olmak üzere, yaklaşık 400 AB’li memur görev yapıyor.

İşgalin etkinleştirilme aparatı: CIMIC

Afganistan’daki işgali kontrol altında tutabilmek için sivil girişimlerin gerekli olduğu kabul edilmil durumda. Bu nedenle Afganistan’da »sivil – askerî işbirliği«ne aşırı önem verilmekte. Bu çerçevede su ve kuyu uzmanlarından, idarî uzmanlara ve ziraî tekniği uzmanlarına kadar çok sayıda sivil işgal yönetiminin komutası altına alınmış durumda. Afgan halkı için gerekli olan insanî yardımlar bu şekilde işgalin bütünsel parçası ve böyleliklede direnişin meşru hedefleri haline getirilmiş durumdalar. Bu gelişmenin sonucunda da NGO’larda çalışan sivil aktörlere yönelik saldırıların sayısı her geçen gün artmakta.

NGO’lara yönelik saldırılar:

2006 106

2007 137

2008 172

Gelişme yardımları

Afganistan’a verilen gelişme ve kalkınma yardımlarının yeterli olmadığı kabul edilen bir gerçek. Ama buradaki asıl sorun, yardımların yüksekliği değil, Afganistan’a »yardım« adı altında gönderilen paraların büyük çoğunluğunun ya Afganistan’da faaliyet gösteren Batı’lı şirketlerin cebine girmesi, ya da sözde güvenlik önlemleri harcamaları altında ayaklanmaları bastırmak için kullanılır olmasıdır.

2002 – 2008 arasında vaad edilen yardım miktarı: 25 miltar Dolar

2002 – 2008 arasında ödenen yardım miktarı: 15 milyar Dolar (Almanya, vaad ettiği gibi 1.3 milyarı yerine sadece 768 milyon Doları’nı karşıladı).

»Center for Strategic and International Studies« verilerine göre bu paraların yüzde 90’ı Batı’lı şirketlerin cebine girmiş.

2002 ve 2006 yılları arasında Afgan halkına yönelik gıda ve sağlık programları için verilen para ise toplam 433 milyon Dolar.

Afgan ekonomisinin yıldızı: Afyon

Afganistan’da üretilen afyonun, dünya çapındaki afyon üretimi arasındaki oranı:

2002 %41

2003 %47

2004 %67

2005 %69

2006 %82

2007 %82

2008 %79

Gerçi afyon ekilen alanların oranı 2008 ve 2009 yıllarında azaldı, ancak bunun temel nedeni, ekili alan ortalamasında elde edilen ürünün artırılmasıydı. Afyon ekilen alanlar genellikle Güney’deki Hilmand ve Kandahar bölgelerinde yaygın (Bkz.: http://www.unodc.org).

Afgan ekonomisi

Afganistan’da işgalin bir diğer sonucu da, neoliberal reformların dikte edilmesiydi. Örneğin koruyucu gümrükler kaldırıldı, devlet teşekkülleri geniş ölçüde özelleştirildi ve yatırımda bulunan Batı’lı tekeller için sekiz yıla kadar vergi muafiyetleri getirildi. Federal Dış Ticaret Dairesi, Afganistan’ı »dünyadaki en açık ekonomi« olarak değerlendiriyor.

Liberalleştirmeler sonucunda Afganistan’da (2008’de 6,5 milyar Doları aşan) müthiş bir ticaret bilançosu açığı ortaya çıktı. Bu sürede sadece Almanya Afganistan’a 268 milyon Avro değerinde ürünler ihraç etti (Afganistan’dan yapılan ithalar ise sadece 2,7 milyon Avro düzeyinde kaldı). Özelleştirmeler ise kitlesel işten çıkartmalara ve işsizlik oranının tavan yapmasına neden oldu.

Sosyal durum

2008’de halkın yüzde 40’ı işsizdi (bu veriler CIA’ye ait)

Halkın yüzde 61’i kronik açlık çekmekte

Ortalama yaşam beklentisi 43,1 yıla düşmüş durumda

Yetişkinler arasındaki okuma yazma oranı yüzde 28,7’den yüzde 23,5’e düştü

Halkın sadece yüzde 13’ü içme suyuna ulaşabiliyor ve

sadece yüzde 6’lık bir kesim elektriğe sahip.

Faydanalınan kaynaklar:

www.imi-online.de

UNAMA/OHCHR belgeleri

www.gao.gov/new.items/d10178r.pdf

www.uni-kassel.de/fb5/frieden/regionen/Afganistan.html

www.isaf.nato.int/images/stories/File/Dec_2009-Fact_Sheet_ANA.pdf

www.swp-berlin.org/common/get_document.php?asst_id=6501

Frankfurter Allgemeine Zeitung, Neues Deutschland, Junge Welt gazetelerinin çeşitli tarihlerde yayımlanan nüshaları.