Anasayfa , Avrupa , Münih politik tutsaklar davası şahsında; MLPD’nin Müslüm Elma ile düzenlediği etkinlik, büyük coşkuyla gerçekleşti.

Münih politik tutsaklar davası şahsında; MLPD’nin Müslüm Elma ile düzenlediği etkinlik, büyük coşkuyla gerçekleşti.

DUİSBURG|31.10.2020|Gelsenkirschen’de MLPD’nin düzenlediği etkinlik, 100 kişiyi aşkın kitlenin katılımıyla gerçekleşti. Covid-19 pandemisi nedeniyle; ciddi önemlerin alındığı etkinlik saat 19:00’da başladı.

MLPD Genel Sekreteri Gabi Fechtner yaptığı açılış konuşmasında “bu operasyon çok demokratik gözüken Almanya; Adalet, içişleri ve dışişleri bakanlıkları ile Başbakanlık kabinesinin denetiminde başlatılan bir operasyondur. Operasyon uluslararası güçlerin yaptığı karşı devrimci iş birliği sonucu böyle bir saldırı gerçekleştirildi.” diyen Gabi Fechtner, konuşmasına şöyle devam etti. ”Burada yasa maddesi 129 a-b bahane gösterildi. Bu yasa maddesinde asıl hedef yerli ve uluslararası devrimci güçlerdir. Mahkemenin amacı devrimci ve komünistleri terörist olarak lanse etmek ve bu devrimci direnci kırmaktı fakat bunu başaramadılar” diyerek şöyle devam etti.

”Türkiye’de 22 yıl Almanya’da ise; 5 yıl 4 ay olmak üzere toplam, 27 yılı aşın süre, yaşamını hapishanede geçiren M. Elma gördüğü tüm fiziksel ve psikolojik işkencelere rağmen, sosyalizm ve komünizm mücadelesinden asla vazgeçmedi! Kararlı bir Marksist-Leninist dünya görüşüne sahip olan Müslüm Elma’nın bugün burada özgürlüğüne kavuşmuş bir şekilde, yanımızda olmasından mutluluk, gurur ve onur duyuyoruz” diyerek, söz hakkını Müslüm Elma’ya verildi.

Müslüm Elma ise, önce salondaki tüm katılımcıları, saygıyla selamlayarak konuşmasını şöyle sürdürdü;

Değerli dostlar, yoldaşlar; her zaman ifade ettiğimiz gibi, ilerici kamuoyuna “Münih Komünistler” davası olarak yansıyan süreçte, elde ettiğimiz en büyük kazanım, Birleşik devrimci bir mücadelenin örülmesidir.” diyerek şöyle devam etti; ”Kapitalist emperyalist sistemin saldırganlığına karşı, içerde ve dışarda devrim ve sosyalizm mücadelesinin savunulmasıdır. Ne mahkeme salonlarında, nede dışarda ben değil, biz vardık. Tıpkı buradaki coşkulu kitleyle, bu süreci tartıştığımız gibi. Çünkü; baştan itibaren tüm devrimci güçler bu saldırının esas amacını doğru ve bilimsel bir öngörüyle saptadılar. Bu operasyonla TKP-ML şahsında, tüm komünistlere, devrimcilere ve ilerici güçlere gözdağı verilmeye çalışıldı. Tıpkı daha önce, PKK ve DHKP-C davalarında yapılan yargılanmalar gibi. Bu dün de böyleydi, bugünde böyledir. Yarında bundan farklı olmayacaktır. Yapılan bu yargılamalar; bu topraklarda mevcut olan anti-komünist, karşı devrimci güçlerin; komünistlere, sosyalistlere, ilerici devrimci güçlere karşı yürüttükleri savaşımın 21. Yüzyıla taşınmasıdır” dedi.

Sık sık alkış ve sloganlarla, konuşması kesilen M. Elma, ardından şöyle devam etti; ”insanlık tarihi sınıf mücadelesi tarihidir. Ve bu tarih aynı zamanda yenilgileri ve zaferleri de içermektedir. Evet sosyalist maskeli burjuva diktatörlükler yıkıldı. Ama sınıf mücadelesi sürüyor. Karşı devrimci, anti-komünist güçler, enternasyonal proletaryaya, ulusal devrimci hareketlere ve ezilen halklara karşı savaşımını sürdürüyorlar. İşte Münih’te yapılmaya çalışılan yargılamada bunun somut ifadesiydi. Bu anlamda; Münih davası, başından sonuna kadar hukuki değil, siyasi bir eksen üzerinde yürüdü. Yargılanmaya çalışılan devrim ve sosyalizm mücadelesiydi. Münih davasındaki yargılamalarda da bu coğrafyada komünistlerin ve sosyalistlerin can bedeli yürüttükleri kavga her zaman bizim ilham kaynağımız oldu. Ve onların ayak izlerine basarak yürümeye çalıştık. Onların yaratıkları değerlere yaslanarak bizi “yargılamaya” çalışanları yargılamaya çalıştık. Bu bağlamda, yaptığımız savunmalarda da görüleceği gibi, asla dar anlamda bir TKP-ML savunmasına girmedik. Bilakis yerküremizde sürmekte olan tüm haklı ve meşru mücadeleleri sahiplenmeye ve selamlamaya çalıştık. Kavgalarına yoldaş olduk. Aynı zamanda yoldaşlıklarına da asla kuşkuya düşmedik.” dedi. Daha sonra şöyle devam etti; ”çünkü biz de uluslararası komünist hareketin bir parçasıyız. Dolayısıyla enternasyonalist bir bakış açısı, bizim için bir tercih değil, bir zorunluluktur. Bu bakış açısının hem salonda hem dışarda hâkim olduğunu düşünüyoruz. Bundan sonrada bu bakış açısıyla emperyalizme ve sömürgeci gericiliğine karşı mücadele etmemiz gerektiğine inanıyoruz.” dedi.

Ardından M. Elma TC ve Alman devletinin yaptığı işbirliği üzerine de şöyle konuştu. ”Münih yargılama sürecinde Alman devleti ile Türk devletinin ortaklığı net olarak ortaya çıktı. Bu durum Alman devletinin Türk devletini korumaya çalıştığı, temelinde de yorumlandı. Oysa iki devletin ortaklığı, devrimcilere ve komünistlere karşı, sergiledikleri bir sınıfsal düşmanlıktır.”

Nitekim federal savcılık, bizi “kurulu düzene karşı terörist” faaliyet yürütmekle suçladı.  Fakat onların sözünü ettiği düzen, egemen ulus ırkçılığı ve siyasal İslam’ın ürünü olan faşist Türk devletidir. Demek ki, burada korunmaya çalışılan esas olarak, emperyalist tekellerin çıkarlarıdır. Gizlenmeye çalışılan suç onların sözünü ettiği bir sömürü ve soygun düzen ortaklığıdır. İşçi sınıfına ve yoksul köylüye düşman bir düzendir.

Onların sözünü ettiği düzen; Kürt ulusuna ve diğer tüm azınlık milliyetlere düşman olan bir düzendir.

Onların sözünü ettiği düzen; siyasal İslam ve erkek egemen zihniyetiyle şekillenen kadın düşmanı bir düzendir. Türkiye coğrafyasında işlenen bunca kadın cinayetinin altında bu anlayış yatıyor. Yine onların sözünü ettiği düzen; fabrika yerine hapishane inşa eden düzendir. Onların sözünü ettiği düzen; Irak’ta, Suriye’de, Libya’da ve Kafkaslar’da İslamcı seferleriyle birlikte halklara karşı suçlar işlemektedirler.” dedi.

Ardında M. Elma konuşmasına şöyle devam etti. Gerçekleri yok saymada Münih mahkemesi, TC devleti ile yarıştı. Örneğin; “Kaypakkaya vefat etmiştir” deyip işkenceyle katledildiğini gizlediler. Yine “amacı ve faaliyetleri cinayet işlemeye veya kasten adam öldürmeye yönelik olan yurtdışındaki bir terör örgütü” denilmektedir. İşte budur sınıfsal düşmanlık. İşte budur TC devletiyle olan ruh ortaklığı. Hiçbir devrimci örgüt görev olarak önüne insan öldürmeyi koymaz. Evet devrimci mücadelenin şiddet içerdiği doğrudur. Ama bunun sorumlusu, komünistler ve devrimciler değildir. Bunun sorumlusu ve yaratıcısı kapitalist-emperyalist sistemin karşı devrimci şiddetidir.” dedi

Tecrit üzerinede ise şunları söyledi; ”İnsan toplumsal bir varlıktır. Konuşur tartışır. Oysa tecrit insanı yalnızlaştırma eylemidir. Gayri insani bir tutumdur. Tutsaklık sürecimizde uzun yıllar bu gayri insani uygulamalara maruz kaldık. Örneğin; koridorlarda karşılaştığımız tutsakların yüzlerini duvara çeviriyorlardı ki, kimsenin yüzünü görmeyelim. Evet fiziki işkence yoktu. Ama tüm bunlar psikolojik işkence olarak bize uygulandı.

BİZ VE ONLAR VARDI

”Yani ezenlerle ezilenler arasında süren bir mücadele sahnesiydi. Bizim en büyük silahımız haklılığımızdı. Bu haklılık bize her zaman gerçeğin diliyle konuşmamızı sağladı. Böylesi siyasal davalarda, mahkeme heyetiyle cezalar konusunda uzlaşma yolları tercih edilmemelidir. Dava siyasi ise, hesaplaşmada siyasi ve militanca olmak zorundadır” diyerek konuşmasını büyük alkış ve sloganlar arasında bitirdi.

Ardından Türkçe ve Almanca direniş türkülerinin de söylendiği etkinlikte, birlikte söylenen Enternasyonal Marşı ile coşkulu bir şekilde etkinlik sonlandırıldı.

 

Etkinlikten görüntü; https://fb.watch/1tujUuLJl6/