Home , Haberler , Latin Amerika ‘67 Devrimci Kalkışmasının İlk Kadın Gerillası: Tanya

Latin Amerika ‘67 Devrimci Kalkışmasının İlk Kadın Gerillası: Tanya

Haber Merkezi|08.03.2018|8 Mart vesilesi ile emeği görülmez kılınmış olan devrimci kadınların biyografilerinden oluşan serinin dördüncüsü Tanya’nın hayatı.

“Artık gitmeli miyim, solan çiçekler gibi? 

Yeryüzünde benden hiçbir şey kalmayacak 

Ve adım unutulacak mı bir gün?”

Hayatını devrimci mücadeleye adamış olan Gerilla Tanya’nın geride bıraktığı bir şiirinin ilk dizeleriydi bunlar…

19 Kasım 1937 yılında, Nazi faşizminden kaçıp Arjantin’e yerleşmiş ve burada faaliyetlerini sürdüren komünist bir anne ve babanın çocuğu olarak dünyaya geldi Tanya. Kimlik ismi Haydee Tamara Bunke Bider olan Tanya, Nazilerin yenilgisinden sonra Alman Demokratik Cumhuriyeti’nin inşasına katılmak için ülkelerine dönen anne ve babası ile Almanya’ya geldi. Anne-babasının politik faaliyetlerinin yakın tanığı olarak büyüyen Tanya, ilk gençlik yıllarından itibaren Küba’ya yoğun bir ilgi duymaktaydı. Tanya, 18 yaşındayken Alman Birleşik Sosyalist Partisi’ne kabul edildi. Annesinin anlattığına göre Tanya böyle bir ortamda yetişmişti ve ona göre bir komünist, doğduğu ülkede olmasa bile her nerede olursa olsun bir komünist ve devrimciydi.

24 yaşında, Mayıs 1961’de Demokratik Alman Cumhuriyeti’nden Küba’ya geldiğinde çok heyecanlıydı. Che’yle, Demokratik Almanya Cumhuriyeti’ne yaptığı gezi sırasında tanıştı ve onun birliğine katıldı. Burada faaliyetlerine devam etmekte olan Tanya hakkında ölümünden sonra, Marie Elena Capote, Granma Enternasyonal’in bir özel sayısında şöyle yazmıştı: “Neredeyse her zaman bir askeri üniforma giyerdi, bileklerde şişkin duran zeytin yeşili pantolonlar, postallar ve açık mavi ince bir tişört… Zeytin yeşili bir bere, geniş bir alının üzerinden sarkardı. Havana’da gazetecilik dersleri alırken böyle gözüküyordu. Hafif Arjantin aksanlı mükemmel İspanyolca’sı dışında, bir Latin Amerika kadınından çok daha fazla bir Avrupalı kadın imajını yansıtıyordu.”

Küba’da Tamara Bunke, Avrupa’da Haydee Bidel Gonzales, Berlin’de Marta Iriarte ve Boliya’da Laura Gutierrez Bauer olarak biliniyordu.

“Küçük işleri yapamayanlar, asla büyük işleri yapamazlar.”

Tanya’nın kendisiyle konuşan herkesi etkisi altına alan özel bir karizması vardı. Muhtemelen bu, insanları nezaketle ve dikkatle dinlemesinden ya da gösterişçi veya ukala olmadan sergilediği kültürel zenginliğinden kaynaklanıyordu.

Tanya, ailesinden çok iyi bir müzikal ve politik eğitim almıştı ve onun birçok konudaki görüşleri öğrenci grupları arasında hep baskın çıkardı. Küba Kadın Federasyonu’nda gitar dersleri verirdi, ayrıca Küba’dan Arjantin’den Uruguay’dan Peru’dan ve bütün Latin Amerika’dan halk şarkıları koleksiyonu yapardı. Tanya kısa zamanda Küba Kadın Federasyonu’ndaki en önemli yoldaşlardan biri oldu ve kendisine verilen her görevi yerine getirdi, ufak tefek ya da önemsiz gözüken görevleri bile. Çünkü onun mantığı şöyleydi: “Küçük işleri yapamayanlar, asla büyük işleri yapamazlar.”

Devrimci mücadele bütün vaktini aldığı halde Tanya, Almanya’daki ailesine uzun mektuplar, gazete küpürleri ve konuşmalardan parçalar göndermeyi hiç ihmal etmedi. “Onların yanlış bilgilenmesini istemiyorum; ne olup bittiğine dair gerçeği doğrudan benden öğrenmelerini istiyorum” diyordu. Sık sık yoldaşlarına akrabalarının, anne babasının, üvey kardeşlerinin resimlerini gösterirdi. Ailesi hayatının merkezinde yer alırdı ve ailesini görebilmek için Avrupaya bir delagasyonda tercüman olarak gitmeye karar verdiğinde kimse şaşırmamıştı.

Yoğun bir istihbarat teknikleri eğitimi alarak Latin Amerika devrimine destek için özel göreve seçilen Tanya, Bolivya egemen sınıfının ve ordusunun temsilcileriyle ilişkiler geliştirmek ve gerilla cephesi için uygun koşulları yaratma görevini almıştı. 1964 sonunda Bolivya’ya geldi. Burada Laura Guiterrez Bauer ismiyle tanındı. Tanya ismi Bolivya’da halk tarafından bilinmiyordu.

1966 başında Küba Komünist Partisi’ne kabul edildiğini öğrendi. O andan itibaren, yeni savaşçıların siyasi eğitimi ve mevzilendirilmesi işlerinden sorumlu olarak gerilla güçleriyle doğrudan çalışmaya başladı. Ve daha sonra, kendisi de Joaquin ismiyle tanınan Commandante Vitalio (Vilo) Acuna liderliğindeki gruba katılarak gerilla ordusunun bir parçası oldu. Binbaşı İnti olarak tanınan ve Che’nin ölümünden sonra Bolivya’daki devrimci mücadelenin lideri olan (ki kendisi de daha sonra Bolivya ordusu tarafından öldürülmüştür) Guido Peredo, „Rojas ve Calderon“un önsözünde onun için şöyle yazmıştı: “Bir çalışmanın başarılı olabilmesi için kendi kendine edinilmiş içsel disiplin esastır. Eski hayatın tümü artık geçmişe gömülmüştür. Artık yeni ve farklı bir insanın embriyosu ortaya çıkmaya başlar. Bu, daha ve daha fazla fedakârlık yapmayı, daha ve daha fazla sevinçle arzulayan insanın embriyosudur. Tanya, her gün başkaları için çok önemli olabilecek olan değerleri reddederek bu yolda ilerledi.”

Gerilla ordusunun bir üyesi olarak Tanya, oldukça soğukkanlıydı. Alışık olmadığı halde gerilla taktiği için gerekli olan uzun yürüyüşlere sessizce katlandı ve kadın olduğu için özel bir muamele görmeyi reddetti. Gerilla birliklerindeki diğer yoldaşlarla aynı muameleyi görmekte ısrarcıydı ve kadınları hâlâ toplumun tamamen kabul gören üyeleri olmaktan alıkoyan engelleri aşabilecek kapasitedeydi. Yaşamındaki en önemli anlardan biri, Che’nin kendisine bir M-1 vererek onu yeni bir savaşçı sayması onuruydu. Çeşit çeşit dağlara ve sert yamaçlara tırmanıp inmek zordu ve bazı zamanlarda gerillalar kayalıkları iplerle aşmak zorunda kalıyorlardı. Tanya genellikle liderlerine diğer yoldaşlarından daha iyi uyum sağlamayı başarıyordu.

Onun birliğindeki gerillalar 31 Ağustos 1967’de ihbar edilip Vado Del Yeso’nun nehir kıyısında Bolivyalı askerler tarafından pusuya düşürülerek öldürülmüşlerdi. Tanya, o sırada 29 yaşındaydı. Çalılıkların arasından çıkıp suya girdiğinde, pusuda gizlenen askerler, uzun yürüyüşlerden, uykusuzluktan, açlıktan ve yetersiz giyinmekten ötürü yıpranmış ve zayıflamış sarışın bir kadın gördüler. Bitkin haline rağmen askerlere karşılık vermek için silahına sarılan Gerilla Tanya, ciğerine isabet eden kurşunların etkisiyle suya düştü. O sırada yanında olan yoldaşı Perulu doktor Negro tarafından kıyaya sürüklenen Gerilla Tanya ölümsüzler kervanına katılmıştı.

7 gün sonra, 6 Eylül 1967 günü, aramalara devam eden askerler Tanya’nın cesedini ve sırt çantasını kıyıda buldular. Ertesi gün ceset Pando Alayı’na götürüldü ve sonra bulunduğu yere gömüldü. Che’nin kemiklerinin Haziran 1997’de bulunduğu yerden yaklaşık bir kilometre uzakta Gerilla Tanya’nın kemikleri de bulundu. O günlerde annesinin yeni bir fotoğrafı dünyada dolaşmaya başladı: Nadya Bunke, 31 yıllık bekleyişten sonra kızının cesedinin küllerini sonsuza dek saklayacak olan vazoyu öperken fotoğraflanmıştı. Daha sonra Nadya Bunke’nin kucaklayıp öptüğü vazo, Küba bayrağına sarılmış olarak Santa Clara’daki Marti Kütüphanesi’ne götürüldü. Annesi, “bir gün Tanya’yı gömeceğimi biliyordum” dedi. Bu dileği yerine gelinceye dek ölüme direnmişti. Nereye gömülmesini istediği sorulduğunda ise hiç tereddüt etmeden Che ve yoldaşlarıyla beraber Küba’ya gömülmesi gerektiğini söyledi. Nadya Bunke, kızının cenazesinin üstüne hangi bayrağın konulması gerektiği sorulduğunda da Komünist Partisi’nin bir üyesi olarak uğrunda savaştığı ve öldüğü Küba’nın bayrağı dedi. Santa Clara halkı, Che’ye ve onun komutasındaki diğer dokuz gerillaya saygılarını gösterdikleri kütüphane girişine çiçekler bıraktı. Tanya’nın cenazesi Comandante Che Guevera’nın Santa Clara’daki anıtına konulduğunda Küba halkından coşkulu bir sevgi gördü.

Başkan Yardımcısı ve Küba ordusu komutanı Raul Castro, Haydee Tamara Bunke (Tanya) ve Bolivya’da ölen diğer dokuz savaşçının cenaze törenine katıldı. Bu kahramanların cenazeleri de Che ve diğer yedi devrimci ile aynı yere gömüldü. Tanya, hayata çok bağlıydı ama annesinin dediği gibi Latin Amerika’nın devrimci mücadelesinde rol alma görevini her şeyin üstünde tutuyordu. O böyle büyütülmüştü ve böyle bir yaşam istiyordu. Devrim, onun hayatının amacıydı. Bu, onun bütün konuşmalarında, mizacında ve inandığı düşünceler için giriştiği mücadelesinde açıkça kendini ortaya koyuyordu. Hayatını yaşamak istediği gibi yaşadı ve olmak istediği kişi oldu.