Anasayfa , Köşe Yazıları , Irkçılık ve Mesut Özil – Yurdal Barış

Irkçılık ve Mesut Özil – Yurdal Barış

Dünya kupasından bir kaç ay önce Türkiye kökenli futbolcuların Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’ın faşist Erdoğan ile çektirmiş oldukları resimler ciddi tartışmalara yol açtı.
Başta Alman Futbol Federasyonu’nun bazı yöneticileri olmak üzere, bir çok politikacı tam da seçim döneminde Alman milli takımında oynayan futbolcuların Recep Tayip Erdoğan ile aynı karede bulunmasının kabul edilecek bir durum olmadığını söylediler.

Sporcular da taraf olmalı

En ufak toplumsal bir muhalefeti kanla bastıran, demokrasi ve insan hakları düşmanı birisi ile resim çektirmenin yanlışlığı eleştirilmesi doğru ve yerindeydi. Bu anlamda bu resimler ile birlikte Erdoğan’ın diktatörlüğünün bir kez daha Alman basınında tartışılması demokrasi güçler acısında bir avantajdı.
Türk hakim sınıfları en ufak fırsatta Türkiye ve Kürdistan kökenli başka ülkelerin vatandaşı olanların başarısını kendilerine mal etmeye çalışmaktadır. Hatta farklı Avrupa ülkelerinin parlementolarda bulunan Türk veya Kürt kökenli milletvekilerini “Türk” görmekte ve onlardan Türkiye yararına lobi çalışması yapmasını istemektedir.
Farklı ülkeler de seçilen milletvekillerinden medet umanların, toplum üzerinde ciddi etkisi olan Alman milli futbolcularını kendi çıkarları için kulanmaya çalışmasına şaşırmamak lazım.
Egemen sınıflar kendi çıkarları için en çok kulandıkları araçlardan biriside spordur. Kendi milli takımında övünelicek bir şey bulamayan Erdoğan, başka ülkenin milli oyuncularını bu anlamda kulanmaya çalışmaktadır.
Soruna bu pencereden bakan ve dolasıyla bu futbolcuların Erdoğan ile aynı karede bulunmasının, onun faşist uygulamalarını desteklemek anlamına geldiğini söyleyenler haklıdır. Yanlış olan futbolcuların taraf olması değil, yanlış olan ve mahkum edilmesi gereken; Mesut Özil ve İlkay Gündoğan’nın ezenlerden yana taraf olmasıdır. ”Sporcu tarafsız olmalı ve futbolunu oynamalı” yaklaşımı burjuvaziye aittir. Aksi halde Deniz Naki’nin onurlu duruşunu sahiplenmemiz imkansız.

Her türden ırkçı saldırılar karşısında olmak.

Öte yandan Özil ve Gündoğan göçmen kökenli olduklarından kaynaklı ırkçı ve faşist saldırılara maruz kaldılar. ”Bizim milli takımında oynuyorsanız, sizin Cumhurbaşkanınız Frank Steinmeier’dır. Milli Marşımızı okumak zorundasınız. Ülkemizi terk edin, Türkiye’de oynayın”, türünden sözlü saldırılar dışında ölüm tehditleri aldılar. Ki Almanya ve Avrupa’nın diğer ülkelerinde göçmen kökenli oyunculara yönelik ırkçı saldırılar ilk kez yaşanmıyor. Daha öncede Alman milli takımında halen oynayan Afrika kökenli futbolcu Jerome Boeteng ırkçı saldırılara defalarca maruz kaldı.
Türk Devleti’nin Efrin’i işgal etmesinden ve diğer bir çok katliamda Alman silahlarının kulanmasına ve Merkel ile Erdoğan’nın samimi pozlarına ses çıkarmıyanların, Özil ve Gündoğan’a bu denli saldırmanın arka perdesinde yatan ırkçılık ve faşizmdir.
Alman Parlementosunda bulunan AFD’nin saldırısının nedenide budur. Bu anlamda başka zaman Erdoğan’nın tüm baskı ve şiddet politikalarına sesiz kalan ve yer yer açık destekleyenlerin, Özil ve Gündoğan’a yönelik ırkçı saldırılarını mahkum etmek lazım.Irkçı ve faşistlerin insan hakları ve demokrasi düşmanı diye bir dertleri olmadıkları için, tekçi ve ırkçıdırlar.

En büyük Türkiye, başka büyük yok!

İlkay Gündoğdu bir kaç kez açıklamalarda bulunup,”durumu kurtarmaya” çalışsa da, Alman toplumun ciddi bir kesimini ikna edemedi. Rusyada Alman milli takımı tarihin en kötü futbolu oynayınca, tartışmalar ve saldırılar farklı bir boyut almış oldu. Özellikle Özil’e yönelik eleştiriler artınca, milli futbolcu ilk kez konu ile ilgili açıklamalarda bulundu.
Açıklamalarında Erdoğan ile görüşmenin yanlış olmadığını, amacının her hangi birilerinin seçim kampanyasına destek olmak olmadığını belirti.”İki kalbim var, biri Almanya, biri Türkiye için” diyen Özil, Alman Milli Takımında istifa ettiğini açıkladı.
“Başarılı olduğumuzda Alman, başarsız olduğumuzda ise yabancı oluyoruz” diyen Özil, hiç bir koşulda ırkçılığa müsade edilmemisi gerektiğinin altını çizdi.
Mesut Özil’in bu açıklamaları Almanyada farklı tepkilere neden olurken, Türkiye cephesinde büyük bir gurur ve çoşkuyla karşılandı. Her konuda olduğu gibi bu meseleyede Türk Basını ve Devleti tüm tartışmayı ve yaklaşımı ırkçılık ve tekçilik üzerinden yürüttüler.
Erdoğan’a dil uzatanlara, Özil büyük bir Türk tokatı atarak, onları ininde rezil etmişti. Bundan büyük bir başarı olurmuydu?

İki kalbe değil, onurlu duruşa ihtiyaç var

Irkçı ve faşist saldırıların kime yönelik olduğuna bakılmadan teşhir etmek ve karşı durma tavrı doğru ve olması gereken bir yaklaşımdır. Bu anlamda futbolculara yönelik ırkçı saldırılar karşında sesiz kalmama tavrı gerekli ve zorunludur. Öte yandan Mesut Özil’in yaptığı açıklamalarda bir çok tutarsız noktalar mevcut. Faşizm ve ırkçılıkta beslenen biri ile poz vermek, bir anlamda ırkçılığı desteklemektir. Erdoğan ile aynı karede olmak, onun bu politikalarına onay vermektir. Bir tarafı ırlçılıkla suçlamak, öte yandan ırkçılığın resmine ortak olmak tutarsızlık ve iki yüzlülüktür.
Dünyanın bir çok yerinde her gün yaşanan ırkçılığa karşı vicdanları sağır, gözleri kör olanların sıra kendilerine geldiğinde sadece sesini yükseltelerin tepkisinin hiç bir değeri yoktur. Bu anlamda Özil ve benzerilerinin “ iki kalbe” değil, onurlu bir duruşa ihtiyaçları vardır. İşte Deniz Naki’de olanda bu duruş değilmiydi?
Adaletli bir Dünya için mücadele edenlerin tavrı çok net. Her türden gericiliğe karşı mücadele edilmeden, faşizm ve ırkçılıktan kurtulunamaz. Farklı bir dünya yaratılmadan Özil ve Göndoğan her gün servetlerine servet katarken, binlerce insan doğduğu toprakları terk etmek zorunda olduğu için Ege’nin sularında boğulmaya devam ediyor.