RÖPORTAJ | 19 – 09 – 2011 | Kuzey Afrika’dan başlayan ardından Ortadoğu’ya sirayet eden ‘Arap baharı’nın şimdilik son durağı olan Suriye’yi araştırmacı yazar Faik Bulut’la konuştuk. Ortadoğu denince akla gelen ilk isimlerden biri olan Bulut, bölgeyi yakından tanıyanların başında geliyor. 7.5 yılını İsrail zindanlarında geçiren Bulut’la geçtiğimiz günlerde ziyaret ettiği Suriye’de yaşananları konuştuk.
Herkes bir şeyler iddia ediyor. Muhaliflerin olduğu kadar rejimin de kendi iddiaları var. Şam ve Humus’a yaptığımız ziyaret süreci daha objektif değerlendirme yapmama itti. Muhalifleri de iktidar yanlılarını da dinleme fırsatımız oldu. Herkesin kendine göre bir hikâyesi var. Suriye’ye gitmeden önce de bu ülkedeki gelişmeleri yakından takip ediyordum. Fakat gördüğüm kadarıyla 3 şey kesin gibi duruyor.
Nedir bu üç şey?
Birincisi, gerçekten de Batı ve daha çok da Türkiye basınının anlattıklarının aslında son derece abartılı tek yanlı ve objektiflikten yani nesnel olmaktan çok uzak olduğunu gördüm.
Bu kanıya varmanızdaki etkenler neler?
Bunları şunun için de anlatıyorum. Olayların merkez üssü Hama şehrine de, tankların girdiğinden bahsedilen Şam’ın varoşları diyeceğimiz mahallelere de gittik. Şam’ın sokaklarını gezdik. Tanklar Hama’ya girmiş doğru izlerine rastladık doğru ama bu Şam’ın alt üst edildiği ileri sürülen bölgelerinde öyle dışarıya yansıtıldığı gibi büyük çaplı tanklı toplu bombardımanlı operasyon izlerine rastlamadık. Özellikle duvarlara dikkat ettim. Yalnız Humus yolunda Hama yolunda tank paletlerinin asfalt üzerinde bıraktığı izler gözüme çarptı, yani demek ki o güzergâhta tanklar gidiyor geliyor.
Hama’da ne tür izlenimler edindiniz?
Hama da durum biraz daha farklı tabii. Şehir aşağı yukarı 40-50 gün bir anlamda kurtarılmış bir bölge gibi, muhaliflerin daha çok da İslami ağırlıklı muhaliflerin eline geçmiş görünüyor. Ortada ciddi bir huzursuzluk var bu hissediliyor. Bu birinci nokta.
İkinci noktaya gelirsek?
İkincisi, dışarıdan silahlı gurupların ülkeye girdiğini biraz rivayet zannediyordum. Dışarıdan kastım sadece Lübnan’dan, Irak tarafından, Ürdün’den bir iddiaya göre de Türkiye’den geliş gidişler konusunda ciddi kuşkularım vardı. Fakat artık bu herkesin muhaliflerin bile kabul ettiği bir gerçek. Muhaliflerle de konuştuğumda, bu iddiaları yalanlayamadılar ama onlar şöyle bir gerekçeyle savunmaya çalıştılar bunu: “Efendim biz barışçıl bir gösteri yapıyoruz, onlar bizi şiddete sürüklemek istiyorlar, bizden değiller.” Ama silahlı grupların varlıkları söz konusu. Gözlemlediğim ikinci nokta bu.
Üçüncüsü?
Üçüncü nokta da Suriye’de aslında bir muhalefet değil birçok muhalefetin olduğudur. Yani birkaç muhalefetten söz etmek mümkün.
Kim bu muhalifler?
Muhalefetin homojenliğinden bahsetmek oldukça zor. Nerede hangi muhalefet var söylemek çok kolay değil. Örneğin Hama’da genel olarak Müslüman Kardeşler etkin görünüyor, ya da Selefi denen İslamcı gruplar. Ama mesela Şam’da ya da diğer herhangi bir yerde de bu gruplar mı var kesin bir şey söylemek mümkün değil. Birkaç muhalefet var. Kürt muhalefeti var, liberal muhalefet var, batı yanlısı muhalefet var, gerçekten demokrat muhalefet var, sol muhalefet var ve de tabii ki İslamcı muhalefet de var.
Muhalefet etme arasında da bir farklılık söz konusu gibi görünüyor?
Burada da iki ana grup var; bir eski muhalefet bir de yeni muhalefet. Eski muhalefet nispeten legal ya da illegal parti ve örgütlerin bulunduğu muhalefet. Bunlar tabansız, yani kitlesi yok. Dolayısıyla bunlarınki bir anlamda siyasi ve sözde bir muhalefet. ”Sözde” den kasıt sözlü muhalefet sözde kalan pratiğe geçmeyen, deyim yerindeyse, asayişle çok fazla derdi davası olmayan muhalefet. Bu muhalefet giderek geriliyor ve ölmek üzere, can çekişmek üzere.
Yeni muhalefetin özelliği nedir?
Dipten gelen muhalefetin önderliği ve koordinasyonu yok. Koordinasyon komiteleri diye bir şey kurmuş olsalar da bu ihtiyacı şu an için gidermiyor. Koordinasyon komitelerini Hama valisi de kabul etti. Dolayısıyla bir eşgüdüm komitesinden bahsetmek mümkün. Fakat bu da öndersiz, birleştirici yani öne çıkan bir lider yok. Her kurulun kendi mahalli kanaat önderi, ya da eylemci önderi falan var ama bu muhalefetin de plan program siyasi program diye hiç bir şeyi yok.
Bu yeni muhalefet kaynağı nereden besleniyor?
Esas olan bu yeni muhalefet, ülkede uygulanan liberal ve serbest piyasacı, küreselci ekonomi politikaları sonucunda ortaya çıkan ve yüzde 40 oranında etkilenen alt tabakalara yani çalışan işçi ve emekçilere dayanıyor. Tabii bunların arasında başıbozuk, lümpen gruplar da var. Rejimle bu kitlenin arasında ciddi bir uçurum var. Güven bunalımının ötesinde artık bir güven kavgası var. Dipten gelen dalga, eylemci bir muhalefet. Kendini yenilemeye çalışıyor ama henüz nereye gideceğini bilmiyor. Nerede duracağını bilmiyor. Hangi siyaset doğrultusunda planlı programlı iş yapacağını bilmiyor.
Peki eski geleneksel muhalefet ne durumda?
Diğer klasik muhalefet, yani siyasi partiler ve örgütlerden oluşan eski muhalefet ise can çekişiyor ve dolayısıyla onların siyasi programları var ama bugünün taleplerini karşılamıyor. Var olan program bir alternatif oluşturamıyor.
Şiddete başvuranlar kimler?
İki tarafta da sertlik yanlıları var ve şu anda kutuplaşma onlar arasında, bir anlamda Esad ortada kalmış gibi görünüyor. ABD de esas olarak buna oynuyor. Yani sertlik yanlıları birbirini vursunlar, diyalog uzlaşma ortamı kalmasın. Amerika buna zaman içinde de oynuyor. Hiç dışarıdan müdahale etmese bile, dışarıda aslanların kaplanların dövüşünü bekleyecek. İki kaplandan birisi ya ölecek ya yaralanacak. Ya da ikisi halsiz düşecek. Amerika işte o zaman tam devreye girecek. ABD şuanda askeri bakımdan girmeyi düşünmüyor ama.
Diaspora muhalefetinin olaylardaki etkisi ne kadar?
Dış muhalefet, diaspora dediğimiz muhalefetin istisnasız demesem bile çoğunluğu tümüyle dış bağlantılı. ABD’nin Suriye’ye dönük rejimi devirme planları çerçevesinde hareket ediyor. Özellikle Türkiye’deki AKP bağlantılı olanı. Bunu belirtmekte yarar var. Ama hepsi dış bağlantılı. Ürdün’deki de böyle Suudi Arabistan’daki de böyle. ABD ve Türkiye orta yerde., merkezde bulunuyor. Türkiye bu muhalefetin ev sahibi gibi duruyor. Tabii Suudi bağlantısını da unutmamak gerek.
Kürt muhalefeti nerede duruyor?
Bir de Kürt muhalefeti var, Kürt muhalefeti, genel rejim değişikliği içerisinde kendine bir yer edinmeye çalışıyor. Genel demokratikleşmede kendi taleplerinin de ister anayasa değişikliği şeklinde olsun ister başka şekilde olsun taleplerini yerine getirmeyi istiyor ama asla şiddete bulaşmıyor. Kürt muhalefetinin kendi inisiyatifiyle ortaya çıktığı ve muhalefetin başı çektiği tek yer ise Halep. Son derece temkinli, son derece ihtiyatlı hareket ediyorlar. Şiddete bulaşmamak için, her türlü gayreti gösteriyorlar. Kürtleri de bu sürece bulaştırmaya çalışıyorlar. Kürtler o konuda son derece temkinli görünüyor. Ama Kürt kimliğinin tanınması, vatandaşlık konusunda ısrarlılar, tabii ki özerklik talepleri olan da var. Ama bu konuda bir netleşme göremedim. Aslında üçüncü bir yol ön plana çıktı.
Nedir bu üçüncü yol?
Üçüncü yol uzlaşma yoluyla, uzlaşarak, milli diyalog yoluyla bu meselenin çözülmesinden yana olan bir akım var. Bu akım önemli oranda aydınları kapsıyor. Bunların içinde Hıristiyanlar da var. Bunlar gelecek muhalefetten (Müslüman Kardeşlerin başını çektiği) korkuyorlar. Yani eğer o muhalefet yönetime gelirse hiçbir şey değişmeyeceği gibi, onlar için de hayırlı olmayacak. Diğer taraftan Kürtler de öyle. Kürtler de muhalefete güvenmiyorlar. Bu değişim dönüşüm içinde, uzlaşma tek önleyici yol olur.
Eğer uzlaşma olmazsa?
Eğer uzlaşma olmazsa, Amerika’nın müdahale planları şu ya da bu şekilde devreye girecek görünüyor. Bunu illa ki askeri müdahale olarak algılamak şart değil. Ama ABD şu anda Türkiye’ye genel olarak oynamakla birlikte, Lübnan ve Irak üzerinden biraz daha fazla bu işi kaşıyor. Bunun nispeten farkına varan Maliki (Irak Başbakanı Nuri El Maliki) ve Talabani (Irak Başbakanı) Esad’a bir mektup gönderdiler. Reformları istemekle birlikte, herhangi bir müdahale karşısında, Suriye’nin yönetimde kalmasından yana tavır alıyorlar. Henüz Şam ile Halep rejim yanında.
Ordu da henüz çözülmemiş görünüyor?
Evet ordu bölünmemiş. Şu an için çözülecek gibi de görünmüyor. Derin devleti saymıyorum. Suriye’nin aşağı yukarı 12 birimi olan bir derin devleti var. Bu derin devlet çok maceracı bir seyre giriyor. Suriye’yi yakacaksa bu yakacak. Suriye yönetimini halktan tümüyle koparacaksa, halkı Suriye yönetimine karşı kalkışmalara sürükleyecekse, bu sürükleyecek.
Köylü tarım politikalarına, bu piyasa nedeniyle çok çekmesine rağmen hala, köylü ziraat odaları, köylü birlikleri sendikalar hala rejimin yanında. Rejim de bunu iyi kullanıyor. Rejimin elindeki kozlar ve dayanaklar, muhalefetin elindeki kozlar ve dayanaklardan çok daha fazla, rejimin 10 jokeri varsa, bunların 1-2 jokeri var yok.
Esad rejiminin devrilme olasılığı var mı?
Kısa dönemde böyle düşme, dış müdahale olmadığını varsayarsak, ihtimali görmüyorum. Bu rejim düşerse, kendi kendini düşürecek gibi görünüyor. Kendi kendini düşürecekten kasıt, ekonomik politikasıyla, sosyal devlet politikalarıyla kendisini yeniden örgütlemesini kastediyorum. Çünkü onlar da yeni bir cumhuriyet kuracağız diyorlar. Yeni cumhuriyet hani AKP’nin istediği ikinci cumhuriyet türünden bir cumhuriyet mi olacak yoksa örneğin Chavez türü bir model mi olacak? Bence kritik nokta bu. Bu konuda da bir tecrübeleri olmadığı açık.
Türkiye başta olmak üzere komşuların tavrını nasıl değerlendiriyorlar?
Darbenin, tehlikenin, müdahalenin nereden kimden geleceğini çok net biliyorlar. Bunun bir parçasının Türkiye olduğunun da farkındalar ama telaffuz etmiyorlar. Türkiye’den kastım AKP hükümeti. Bunu çok dolaylı kimselere söylettiler, kendileri direkt telaffuz etmediler ve laf arasında değinerek geçtiler. BirGün (İbrahim Varlı)