Home , Haberler , Dosya Haber | Geçmişten Bugüne Devletin En Çok Uyguladığı Yöntem; TUTUKLAMA!

Dosya Haber | Geçmişten Bugüne Devletin En Çok Uyguladığı Yöntem; TUTUKLAMA!

HABER MERKEZİ |20.02.2018| Her ne kadar son yıllarda çeşitli “suçlar” yaratılarak toplumun hemen her kesimine dokunan tutuklamalar gündem olmuşsada, Türkiye’de muhalif olanların, devrimci olanların ve başeğmeyenlerin yabancısı olmadığı bir durumdur cezaevi süreçleri. Kurulduğundan bu yana faşist TC devleti, hakim düşüncenin karşısındaki her oluşum ve organizasyonun yanısıra, muhalif kişiliklere de tahamül göstermemiştir. Yazarlar yazdıkları yazılardan, şairler şiirlerinden, aydın kişiler düşüncelerinden, devrimciler mücadelelerinden, öğrenciler bilimsel ve parasız eğitim isteklerinden, kadınlar cinsiyetçi baskılara karşı geldiğinden ve toplumun diğer kesimleri de benzer “suçlardan” dolayı yıllarca cezaevlerine atıldılar. Ülkede yaşanan her darbe ve darbe girişiminin ardından esas hedefe konanlarda yine bu kesimler olmaktadır. Üstelik konuldukları cezaevlerinde hiç bir şekilde hayat güvencesine bile sahip olamamaktadırlar. Kimisi hayatı kaybederken, kimisi kolunu, kimisi ayağını, gözünü kaybetmektedir. Ülke tarihi, cezaevleri açısından çarpıcı örneklerle doludur. Bugünlerde ise, faşist TC devletinin hakim kliği olan AKP ve onun belirgin/özdeşleşmiş hali R.T. Erdoğan tarafından yürütülen bir sürek avı ile devrimci-komünistler başta olmak üzere, HDP milletvekili, il/ilçe çalışanlarına ve sosyal medyadan fikirlerini yazanlar üzerine yönelik yoğun bir tutuklama furyası yaşatılmaktadır. 15 Temmuz darbe girişiminin nemalarından faydalanma üzerine kurulu bu furya, toplum üzerinde küçümsenmeyecek bir korkuya sebep olmaktadır.

İlk önceleri “cumhurbaşkanı”na “hakaret” eden sosyal medya hesaplarına karşı başlatılan ve tutuklamalarla sonuçlanan süreçten hemen sonra,  Bakanlar Kurulu’nun 2 Ocak 2017 tarihli  toplantısının ardından sosyal medya paylaşımları ile ilgili açıklama yapıldı. Açıklamada, “Değerler ve yaşam tarzları üzerinden yapılan eleştirilerin, kutuplaşmaya sevk edici paylaşımların teröre hizmet edeceği unutulmamalıdır. Terör eylemlerini haklı gösterebilecek bu tür söylemler tehlikeli birer tuzaktır. Ülkemizin ve milletimizin menfaatleriyle bağdaşmayan bu tür paylaşımlar aynı zamanda suç teşkil edebilecektir. Halkı kin ve düşmanlığa sevk edecek bu paylaşımları yapanlarla ilgili yasal süreçlerin başladığını kamuoyunun bilgisine sunarız” ifadeleri kullanıldı. Kendilerine yönelecek her türlü eleştiri ve söylemi “terör” kılıfının içine koyarak, tutuklama tehditinde bulunanların amacı, korkuyu genel bir olgu haline getirirek, hoşnutsuz olan milyonları “korku cenderesine” almaktı. Böylece kendi iktidarlarının devamını sağlayarak yine kendi iktidarlarının önüne engel teşkil edecek örgütlenmelerin önünü keseceklerini düşünüyorlardı. Yıllardır devrimci-komünistleri takip edip yakalamayı ve işkencelerden geçirmeyi uygulayan devlet ve hakim klikler, ne oldu da en ufak eleştiriyi, sınırları daha çok legal olan kurumları, düşüncesini belirtenleri cezaevlerine doldurmaya başladılar. Bunun en mantıklı cevabı, kitlelerdeki hoşnutsuzluğun had safhaya çıkması ve bunun sonucunda kendi iktidar korkularının/geleceklerinin tehlikeye düşmesi şeklinde olacaktır.

OHAL SÜRECİ

15 Temmuz 2016’da yaşanan darbe girişimi sonrasında 20 Temmuz 2016’da ilan edilen olağanüstü hal (OHAL) ile birlikte, yıllarca iç içe geçmiş organize olma hali bozulmuştur. İki gerici kliğin bu dalaşması ülkede yaşayan tüm insanları ciddi şekilde etkilemiştir. Darbe girişiminde bulunan kliğe karşı olduğu iddia edilen OHAL’le birlikte toplumun ilerici ve aydın kesimine karşı bir saldırı başlatılmıştır. Akademisyenler görevden uzaklaştırılmış, tutuklanmış. Binlerce sendikalı öğretmenin işine son verilmiş, işçi-memur yüzbinlerce çalışan bilinçli bir şekilde mağdur edilmiştir. İşte bu dönemle birlikte tutuklamalar başlamış, haksız yere işlerinden olan insanlar bir de üzerine cezaevlerine konmuştur. Ülkede yaşanan ekonomik sorunlar hiç dile getirilmemektedir. AKP ve R.T. Erdoğan için en önemli şey kendi iktidarlarının devam etmesidir. Oysa, 2017’de Türk Lirası’nın Dolar karşısında değer kaybetmesi, enflasyonun yüzde 12,98 ile son 14 yılın rekorunu kırması ve genç işsizliğinin yüzde 20’nin üzerinde seyretmesi gibi olumsuz göstergeler ekonominin 2018’in en önemli konuları arasında olacağına işaret ediyor. Eylül ayında açıklanan 2018-2020 Orta Vadeli Program kapsamında 2018’de Türkiye’de vergilerde ciddi artış olacak. Gelir vergisi, kurumlar vergisi, Motorlu Taşıtlar Vergisi (MTV) ve şans oyunlarında ikramiye kazanan talihlilerden alınan vergilerde artırım olurken, bazı sektörlerde uygulanan vergi indirimleri de devam etmeyecek. OHAL’de siyasal olarak bir kısakaca sokulan Türkiye halkları, ekonomik anlamda daha da zor bir sürece sokulacaktır. İşte tam da bu noktada topluma korku salmak, onların bu kızgınlığını açığa çıkartmalarına izin vermeyecek bir yöntem kullanılmaktadır. Yaprağın kımıldamasını bile “terör” ve “terör örgütlerine” bağlayarak söylenen her sözün, yazılan her yazının tutuklanma vesilesi olacağını propaganda etmektedirler.

Medya özgürlüğü, düşünce ifade hakkı, fikir hürriyeti gibi en temel haklarından dolayı cezaevlerine gönderilen ve haklarında adli işlem yapılan insan sayısı, en son geçen yılın son ayı açıklanan verilere göre; “terörle mücadele” kapsamında 3 bin 710 kişi hakkında adli işlem yapıldığını bunlardan 1656’sının tutuklandığını 1203’ünün adli kontrol şartıyla serbest bırakıldığını açıklandı. 767’sinin ise gözaltından serbest bırakıldığı belirtildi. Son olarak kimlikleri tespit edilerek Cumhuriyet Savcılıklarına intikal ettirilen 10 bin kişi hakkında da soruşturma ve adli sürecin devam ettiği açıklandı. Hali hazırda 171 gazeteci cezaevlerinde tutulurken, 200’e yakın basın-yayın organı ise kapatılmıştır. Sınır Tanımayan Gazeteciler(RSF) örgütü, varolan durum ile ilgili; “hukuk devleti ilkeleri yerine keyfi kararların geçerli olduğu” belirlemesi yapmaktadır. Devrimci çevreler tarafından bilinen ancak geniş kesimlerce yeni farkına varılan, bu ülkede adına hukuk denilen şeyin kendisi, sadece egemenlerin hükümranlığının sürmesi için varolan bir olgudur. TC’de öyle bir hal almıştır ki, “bağımsız” denen yargı tek bir kişinin iki dudağının arasına bırakılmıştır. Yaptığı konuşmalarda kimi ve ya hangi oluşumu hedef tahtasına koyduysa onun/onların hakkında hemen bir fezleke hazırlanıp, gözaltına alınıyorlar ve akabinde tutuklanma sürecine giriyorlar.  Özlellikle son iki seçim sürecinde yaşadığı travmanın tüm hesabını ise HDP’ye keserek, HDP üzerinde baskı kurdurmuştur.Bununla yetinmeyip, hedef gösterdiği il/ilçe binaları ateşe verilmiş, taşlanmıştır.  Eş genel başkanlarının yanında, milletvekilleri, il/ilçe yöneticileri, PM üyeleri ve parti üyelerine yüzyıllara varan hapis cezaları verilmiştir. ‘Devletin birliğini ve ülke bütünlüğü bozma’, ‘silahlı terör örgütüne üye olma’, ‘terör örgütü propagandası yapmak’, ‘kanuna aykırı toplantı’ ve ‘yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama’ gibi suçlamalar yöneltilen,soruşturmalar kapsamında haklarında tutuklama kararı verilen HDP Eş Genel Başkanları Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ ile milletvekilleri İdris Baluken, Çağlar Demirel, Besime Konca, Ferhat Encü, Nihat Akdoğan, Selma Irmak, Nursel Aydoğan, Gülser Yıldırım ve Abdullah Zeydan halen cezaevinde bulunuyor.  Tutuklu toplam belediye eş başkan sayısı 60, görevden alınan  belediye eş başkan sayısı ise 72’dir. Hakkında arama kararı bulunan eş başkan sayısı7’dir. Buradan amaçlanansa “dikensiz bir gül bahçesi” yaratma hedefidir.

EFRİN OPERASYONU ve YENİ TUTUKLAMA DALGASI

Faşist TC’nin Efrin’e yönelik işgal girişiminin ardından, bu işgale karşı çıkan ve sosyal medyada düşüncesini yazan binlerce insana davalar açılmaya başlandı. 80’den fazla tutuklanmanın olduğu belirtiliyor. HDP bu gözaltıları ifade özgürlüğü nezdinde muhalefete ve kişilere yapılan açık bir gözdağı ve baskı unsuru olarak değerlendirildiyor.