Home , Haberler , "Devrimcilerin düşlerini anlattım"

"Devrimcilerin düşlerini anlattım"

TÜRKİYE | 08 – 05 – 2011 | “Yıl 1980, Türkiye’deyiz, Kenan Evren diye bir adam çıkıyor, ABD’siyle vs… Devrimcilere, bu ülkenin sosyalistlerine, emekçilerine yönelik bir darbe düzenliyor; eline geçirdiği bütün devrimcileri katlediyor, sürüyor, hapishanelere tıkıyor. Darbeden bir yıl sonra Cemal diye bir adamın bir oğlu oluyor. Cemal, bu Kenan paşaya hayrandır, muhafazakâr bir adamdır. Cemal oğluna önceki yıl darbe yapan Kenan Evren’in adını koyuyor, bunun üzerinden 30 yıl geçiyor, 81 yılında doğan Kenan 30 yıl sonra Kenan Paşa’nın katlettiği devrimcilerin filmini yapıyor. Bu da Kenan Paşa’ya ve onun hayranlarına kapak oluyor… “

Böyle anlattı 1 Mayıs’ta galası yapılan ‘Devrimden Sonra’ filminin yönetmeni Mustafa Kenan Aybastı, kendi filminin sunumu yaparken… Heyecanlıydı, kolay değildi elbet devrimi düşleyip devrimden sonrayı anlatmak, tıka basa dolu salona seslenmek, film çıkışı onların ne düşüneceğini düşünmek; kolay değildi ‚Devrimden Sonra’yı 8 farklı hikâyede anlatmak, kolay değildi böyle bir kaosun içinde “Türkiye’de devrim olursa ne olur” sorusunun yanıtını almak ve vermek, hele de 80 kuşağı bir gencin böyle bir soruya sinemayla yanıt vermesi…

Mustafa Kenan Aybastı ‘Devrimden Sonra’ filminde 8 farklı hikâyeyle anlatıyor devrimi, kendisinin deyimiyle ‘Devrimden Sonra’yı… Film geniş bir oyuncu kadrosuna sahip; Mert Fırat, Levent Ülgen, Cezmi Baskın, Metin Coşkun, Fırat Tanış, Altan Gördüm, Suna Selen, Aytaç Arman, Vecihi Ofluoğlu gibi isimler yer alıyor. Filmin müziklerini ise Cahit Berkay, Akın Eldes, Emin İgüs, Ayşe Tütüncü, Sesler ve Düşler, Volkan Akkoç, NHKM Müzisyenler Atölyesi koro ve orkestrası üstleniyor. Filmin mizahi bir dili de var, kâh gülüyor kâh hüzünleniyorsunuz… Yeri geliyor kendi devrim düşünüzü kuruyorsunuz.

Film devrim sonrasını anlatınca merak da o düzeyde artıyordu, ne var ki filmin yönetmeni ve senaristi “Ben devrimi anlatmadım, ‚devrim olursa ne olur’u anlattım, bu sadece bir film” deyip beklentileri en aza indirmeye çalışıyordu. Ama belli ki salondakilerin beklentisi yüksekti; herkesin olduğu gibi. ‚Devrim‘ kelimesine yüklenen misyonla da ilgili olabilir ama eksikliklere rağmen film, düşlerdeki Türkiye’yi, hep arzulanan ama bir türlü gerçekleştirilemeyen hayalleri anlatıyor. Eğitimin, sağlığın parayla satılmadığı, paranın aşka tuzaklar kuramadığı, insanların işsizlik korkusu ile yaşamadığı, gençlerin üniforma giydirilip emperyalist örgütlerin hizmetine sokulamadığı bir ülkeyi anlatıyor. Ve hep beraber izlemeye, konuşmaya çağırıyor başka bir Türkiye’yi…

1 Mayıs’ta galası yapılan 6 Mayıs’ta da izleyicisiyle buluşan ‘Devrimden Sonra’nın yönetmeni Mustafa Kenan Aybastı ile bir araya geldik. Aybastı gönül rahatlığıyla söylüyor: “Kenan Evren hiçbir şey becerememiş, hâlâ devrimcilerin düşleri duruyor…“

>>>İlk uzun metrajlı filminiz ‘Devrimden Sonra’ anlamlı bir günde, 6 Mayıs’ta gösterime girdi. Beklentilerin fazla olduğu bir filmdi. Devrimin sancılarını görmeden o naifliği anlatmışsınız… Romantizm, aşk, hüzün ve yoksulluk halleri…
Bilimkurgu filmi yapmaya çalışmadım, müneccimlik de yapmadım… Ben geçmişte de hikâyeler anlatıyordum, yine öyküler yazayım, yine insanlık halleri üzerine hikâyeler yazayım ama bunlar bu kez devrimden sonra geçsin dedim. Bu yüzden de naifliğinin nedeni o. Bunlardan söz etmekten hoşlanıyor olmam, kendi halinde insanlardan söz ediyor olmaktan hoşlanıyor olmamla alakalı…

>>>Uzun metraj ama 8 farklı hikâyeyi içeriyor ‚Devrimden Sonra‘. Kendi içinde kısa filmlerden oluşan uzun metraj diyebilir miyiz? Neden böyle bir şeyi tercih ettiniz?
Tek bir öyküden anlatsaydım çok zorlama olurdu. Sosyalist devrim sonrası Türkiye’den bahsediyorum; bu hikâyelerde hem eğitimden, hem sağlıktan, hem ordudan, o kadar çok şeyden bahsetmek zorundasınız ki, bunları tek bir öykünün içine koymaya çalışırsanız zorlama bir öykü çıkar ortaya. Benim başarabileceğim bir durum da değil. Ben kısa öyküler anlatmayı seven biriyim, alışkanlığım da onun üzerine… Bundan sonra bir daha yapmayacağım çünkü…

>>>Neden?
Kısa çok çektim, artık uzun çekmek istiyorum. Kısa, uzun çekmekten daha zordur. 10 dakikada askeriyeyi anlatmaya çalıştım, 10 dakika da başka şeyler…

>>>Filmde bir bütünlük olmayınca o kısa öykülere de doymadan bitiyor film…
Filmde bir bütünlük yok, doğru, insanlar çıktığı zaman devrime doymuş olarak çıkmıyor. Ben zaten doymuş olarak çıksınlar istemiyorum. Ben sadece bir parça tattırmak istiyordum… Böyle olsa ne güzel olur demeye çalıştım. Eğer bunun tamamını görmek istiyorsanız ülkede devrim yapmanız gerekiyor. O zaman tablonun ve filmin hepsini görebilirsiniz. Ben o tablonun küçük köşelerini ve öykülerini anlatmaya çalıştım. Tadı damağınızda kaldıysa ne mutlu, iyi ki yapmışız.

>>>’Devrimden Sonra‘ bir devrim ütopyası. Ben bir bölümünü anlattım diyorsunuz ama eleştirel bir yaklaşım olacaktır, “toz pembe bir devrim mi olur” diye…
Senin söylediğin eleştiri çoğu zaman sosyalistler tarafından bana gelecek bir eleştiri olacak. Ama ben sosyalistlerin izlemesi için bir film yapmadım. ‚Körler sağırlar birbirini ağırlar‘ durumundan hiç hoşnut değilim. Ben asıl dışarıdakilerin, “sosyalizm ne ki” diyenlerin bu filmi izlemesini istiyorum. Gelecekte olacak sosyalist sürecin istenmeyen durumlarını bu öykülere aktarmadım, gerekliliği yok…

Devrim dediğimiz şey o kadar basit bir şey değil. Ben ısrarla söylüyorum, devrimi anlatmadım, devrimden sonra ne olur, o öyküleri çektim. Bu devrimin neler getireceğinden küçük küçük bahsetmeye çalıştım. O kadar da pembe tablo değil…

>>>Sosyalistler dışında izleyenlerde devrim algısı yanlış olabilir ama…

Bir filme çok fazla şey yüklüyorsunuz. ‚Arkadaş‘ filmini yaptıktan sonra Yılmaz Güney, arkadaşlarıyla oturup konuşurken, ona çok fazla şey söylendi, oportünist dendi, lümpen dendi… Onun söylediği bir cümle vardı; “Çocuklar devrim yapmıyoruz, film yapıyoruz…” Bu da bir film.

Ben bir kitap yazmadım; teknik, teori yazmadım. Bir sinema filminin istediği kadar gerçekçi olma hakkı var, istediği kadar gerçekçi olmama hakkı da var. Bunlar benim „devrimden sonra neler yaşanır ki acaba“ diyerek düşlediğim şeyler.

>>>Çok fazla oyuncu yer almış filmde, çok da kıymetli oyuncular… İkna etmek zor oldu mu?
Pek çoğu senaryoyu okur okumaz kabul etti. Gönül rahatlığıyla.

>>>Türkiye sinemasına baktığımızda çok fazla politik film var… Yenilen devrimciler, hapishanelerde, işkencelerde gördüğümüz devimciler… ‘Devrimden Sonra’ da ise bir kazanım var. Siz bu filmi yaparken tüm bunlara gönderme olsun mu dediniz? Mücadeleyi hatırlatmak mıydı amacınız?

Tüm bunları düşünerek yaptım, evet. 80 sonrası diyelim ve solcu filmler diye bir kategori yapalım, o filmleri isim vermeden değerlendirirsek, bir filmde salak oğlan görürüz, devrimcidir; başka filmde devrimciyi sadece işkencede görürüz, tamam işkence çok gördü devrimciler, çok acı çekti, ama tüm mücadele tarihi de böyle değildir. 12 Eylül’den bile söz etseniz müthiş mücadele öyküleri varken siz sadece acılardan, işkencelerden bahsediyorsanız bunun üzerine düşünmek gerekir.

>>>Tabii genç yaşta böyle bir film yapmanın da etkisi bu… Hayaller ve ütopyalar sınırsız.

30 yaşında yapmış olmak da başka bir şey. Herkesin başına gelen bir şey değil. Birisi der ki, “yaşlılar geçmişe dönük düşünür, gençler de daha ileriye dönük düşünür.” Belki de genç olmamın bundan etkisi var. Benim için gelecek önemli. Ben hâlâ geleceğimi sosyalizmden görüyorum. Ortada sosyalizm yoksa bunun sonu umutsuzluk ve intihara kadar gider. Düşünsenize, ya sosyalizm olmasaydı? Bizi hayatta tutan şey bu.

>>>Sosyalizmin olacağına inanıyor musunuz?

Yaparsak olur… Bir yangının içindeyiz ve bizi kurtaracak olan da sosyalizm. Bu yangından kurtulmak için bir araya gelip o yangını söndürmek gerekir… Pratiğe dökülmeyen teori çürütür. Kendisi de çürür.

Böyle filmler yapmaya devam edeceğim. Bu film politik film olmasının yanı sıra içten bir film. Ben sadece kafamı yastığa koyduğum zaman ne görüyorsam, aklıma ne geliyorsa onun filmini yapıyorum. Gerçekten içten söylemeye çalıştığım şeyleri söylüyorum.

>>>Devrim sadece bunlardan mı ibaret?
Değil ama bunlar da olsa fena olmazdı! Bir filmin bütün o süreçlerini anlatmasını bekliyorsanız film denilen şeyi yanlış algılıyorsunuz o zaman. Sinemanın kendi özgürlükleri var, sinemacı olarak bu özgürlükleri kimseye de vermeyiz.

Kitlelere “uyanın” diyoruz

>>>Aslında filmde şunu gördük; devrimde sonra da şu an olduğu gibi bu ülkenin asıl sahipleri yoksullar, işçiler, emekçiler, ezilenler… Onlar kazanacak diyorsunuz?
Bu ülkenin de dünyanın tüm ülkelerinin de tüm zenginliklerini üreten emekçilerindir. Hiçbir şey üretmeden üçkağıtla, dolandırıcılıkla, tefecilikle, bankayla zengin olan asalakların, burjuvazinin değil.

>>>Son yıllarda sanat, sistemin önünde durmayı başarıyor; bunu filmlerden de görüyoruz, ne dersiniz?
„Kapitalizm yeniden üretir kendini“ diyoruz ya, durmaksızın, sinemada da bunu yapar. Biz bir filmde olsa iki filmde olsa, araya başka şeyler koyarak, başka şeyler göstererek sistemin karşısında durup bir şey yapıyoruz. O kitlelere “uyanın” diyoruz. Başka şeylerin de mümkün olduğunu gösteriyoruz. Ama kapitalizm tek başına sinemacıların yıkacağı bir şey değil. (Gülten İşeri/Birgün)