Home , Avrupa , ATİK Gönüllüsünden Deprem Bölgesi Deneyim Aktarımı

ATİK Gönüllüsünden Deprem Bölgesi Deneyim Aktarımı

HABER MERKEZİ|25.04.2023|ATİK’in yürüttüğü kampanya doğrultusunda, deprem bölgesine gidip katıldığım çalışmalara ilişkin deneyimlerimi aktarmak istedim.

Depremin olduğunu öğrendiğimde içim buruk ve üzgün bir şekilde sürekli haberleri takip ediyor, bir taraftan da bulunduğum alanda (Viyana) da dernekteki arkadaşlarla bir araya gelerek neler yapabileceğimiz noktasında tartışmalar yürütüyorduk. Her ne kadar ATİK’in başlatmış olduğu kampanya ile burada maddi olanak sağlamanın yollarını arayıp bu doğrultuda etkinlikler gerçekleştirsek de, aklım hep deprem bölgesinde, onlarla birlikte acılarını hafifletecek bir şeyler yapmaktaydı.

Nihayet beklediğim fırsatı, iş yerinin de tatil olmasından kaynaklı yakalamıştım. Daha sonra ATİK eş başkanıyla görüştükten sonra, arkadaşların verdiği bilgi doğrultusunda Hatay’a gitmem istendi. Buradan büyük bir heyecanla biletimi alıp ilk önce akşam saatlerinde Ankara’da oldum. Oradan da otobüse bindim ve sabah 6’da Hatay merkeze vardım. Buradan beni iki arkadaşımız gelip aldı ve beraber Tavla Köyü’ne gittik.

O kadar heyecanlıydım ki, otobüste en önde oturarak sağa sola bakıyor, içim buruk ve üzgün bir şekilde neler olup bittiğini anlamaya çalışıyordum. Yol boyunca gördüğüm manzara yıkılan köprüler, yollar, binalar gittikçe daha vahim bir hal alıyordu. Tavla’ya vardığımda, orada bulunan arkadaşlar beni o kadar sıcak, o kadar içten ve samimi duygularla karşıladılar ki, bu durum karşısında heyecanlanıp duygusallaşmıştım. Çok güzel bir kahvaltı ile karşılanmıştım. Yaklaşık 15-20 kişi vardık ama belki de hayatımda yediğim en anlamlı ve değerli bir kahvaltının olduğunu söylemek isterim.

Burada karşılaştığım manzara televizyonlardan izlediğimizden çok farklıydı. Gerçekten de Hatay yerle bir olmuştu. Kahvaltı sonrasında orada bulunan yoldaşlarla birlikte bir toplantı gerçekleştirdik. Bana burada çalışmaların nasıl yürütüldüğü ve bugüne kadar neler yapıldığı aktarıldı. Akabinde bu süreçte neler yapacağımıza dair günlük çalışmalara dair planlamalar yaptık.

Pedagog ve Yeni Kadın aktivisti olarak çalışma yürüttüğümden kaynaklı, benim çalışma alanım arkadaşlarımız tarafından kadınlar ve çocuklar olarak belirlendikten sonra, beni çocukların olduğu çadıra götürdüler. Çadır orada bulunan bir parkın içeresine kurulmuştu. Çocukların oyun saati 12 ile 14 arasıydı. Çocuklarla ilgilenen bir anaokulu öğretmeni birde gönüllü bir genç arkadaş vardı. Oradaki arkadaşlar ve çocuklarla tanıştığım. Yüzlerindeki tebessüm ve gülüşlerle sanki birbirimizi yıllardır tanıyor gibiydik. Her ne kadar yüzlerinde tebessüm ve gülüşler eksilmese de diğer taraftan taşıdıkları kaygı ve endişeyi görmemek mümkün değildi.

Daha sonrasında çocuklarla bazı oyunlar oynadık. Benim yurt dışından geldiğimi ögrendiklerinde her biri etrafımda dolanıp kıyafetlerimi çekerek, ’’abla gideceğin zaman bizi de valizine koyup götürür müsün’’ dediler. Bu an hafızamdan hiçbir zaman silinmeyecek.

Ailelerin bazıları yanıma gelerek benimle tanışıp, pedagojik olarak çocuklarına nasıl yardımcı olacağımı sordular. Sohbet esnasında hem kendileri hem de çocukları için kaygılandıklarını dile getirdiler. Anladığım kadarıyla özellikle kadınların gerçekten de birileriyle konuşmaya ihtiyaç duyduklarını, kendilerinin ve çocuklarının yaşadığı bu korkunç travmayı nasıl aşacakları noktasında benden sürekli bir şeyler öğrenmeye çalışıyorlardı.

Burada depremden kaynaklı özellikle birkaç noktaya değinmek gerekir. Özellikle aileler kendi yaşadıkları travmaları gizleyerek, çocukları için hiçbir şeyin eskisi gibi olamayacağını, onlar için gelecek diye bir düşüncenin artık imkânsızlaştığını düşünerek, her gün buruk bir şekilde güne başlayıp, bu kaygılarla yine günü bitiriyorlardı… Bunun yanı sıra depremin yarattığı psikolojik travmalarla, kadınlar eşlerinden fiziksel şiddetten çok, psikolojik ve sözlü şiddete maruz kalıyorlar. Tabi bunda kalabalık bir aile olup, hep birlikte aynı çadırda kalmalarının etkisi de büyük.

Depremzedeler artık sadece küçük umutlarımız ve beklentilerimiz var, sadece istediğimiz, temiz kıyafetler giyinme, duş alma, tuvalet ihtiyacı, su sıkıntısı, sağlıklı bir şekilde kalacağımız barınma yerleri ve özel alanlar olmasını istiyoruz diyorlar. Bu depremle birlikte geçmişimiz ve geleceğimiz enkaz altında kaldı diyerek, kendi içinde yaşadıkları acı ve çaresizliği dile getiriyorlar.

Burada arkadaşlarımızla birlikte yaşanılan bunca olumsuzluğa rağmen, Hatay’ın birçok yerini gezerek oradaki deprem mağdurlarına erzak dağıtıp, kendileri ile sohbetler gerçekleştirdik. Karşılaştıklarımım içeresinde depremden en kötü etkilenen yer Armutlu ve Hatay’ın merkeziydi.

Hatay’da insanların alışveriş yapacağı bir bakkal ve iki fırın vardı sadece. Fakat her şeye rağmen burada bulunan sivil toplum örgütleri, kurumlar, demokratik kitle örgütleri, devrimciler, burada çalışma yürüten gençlerimiz ve kadın arkadaşlarımız, hep birlikte ortak çalışmalar yürüterek, burada yaşayan halkın acılarını azaltmak ve sorunlarına çözüm üretmek için gerçekten de beklentinin üstünde bir çaba sarf ederek, yaralara merhem olmaya çalışıyorlar.

Gördüğüm ve yaşadığım bunca şey, bu güzel dayanışma, birlikte mücadele etme örneği, benim kendimi, yaşamımızı, bireysel tutum ve davranışlarımızı, bireyci yaşam tarzımızı yeniden sorgulamamı sağlayarak örgütlü ve birlikte mücadele etmenin ne kadar önemli olduğunu gösterdi.