Anasayfa , Haberler , Biri sizi duymazsa daha yüksek sesle seslenirsiniz!

Biri sizi duymazsa daha yüksek sesle seslenirsiniz!

ATiK Haber Merkezi olarak KHK ile Mesleğinden ihraç edilen Nuriye Gülmen`le yaptığımız röportajı Biri sizi duymazsa daha yüksek sesle seslenirsiniz! diyerek mücadele süreceni özetle anlattığı ve sorduğumuz sorulara verdiği samimi cevapları  yayınlıyoruz.

AHM : Oturma eyleminizden ve bu eylemi açlık grevine dönüştürme sürecinizden bahsedermisiniz?

Nuriye Gülmen: Selçuk üniversitesi Karşılaştırma Edebiyat bölümünde Araştırma Görevlisi olarak çalışırken 15 Temmuz Darbesi diye adlandırılan süreçten sonra açığa alındım. FETO Paralel Devlet Yapılanması ile ilişkili olma şüphesi ile hakkımda bir soruşturma açıldı. Hakkımda açılan soruşturmaya hukuksal olarak cevap verdikten sonra, bir eylem yapmak gerektiğini düşünüyordum. Bu eylemi sadece kendi adıma değil, bu süreçte benzer nedenlerle mesleklerinden uzaklaştırılarak haksızlıklara maruz kalmıştı, onlar için de birşeyler yapmak gerektiğini düşündüm. Akademi için süreç daha da önceden başlamış, Barış için imzacı akademisyenlere yapılan saldırıların startı verilmiş ve darbe sonrası daha da boyutlanmıştı. Bu artan saldırılara karşı bir direniş etrafında cevap verilmesi gereken sürecin bir sonucu idi. Benim daha önce de işten atılmış olmam ve uzun bir süre bunun mücadelesini vermem ve mücadeleler sonucu tekrar mesleğime devam etmem suan meslekten ihraç edilme sürecimide tetikleyen bir etkisi vardı elbet. Ancak geçmişte de çalıştığım süre boyunca da çalışma hayatımın mücadele ile geçmesi bir şekilde kendimi akademi de var etme mücadelesi şekline dönüştü. Bunlar kişisel olarak beni etkileyen şeylerdi. Ama sonuç olarak tarihsel birşey vardı orda, kamu emekçileri yönelik türkiye tarihinde görülmemiş bir saldırı var. Bu saldırı aynı zamanda türkiye halklarına yönelik de çok ciddi bir boyut kazandı. Sizlerde biliyorsunuzdur 12 Eylül`ü tecrübe edenlerden duyuyoruz “o zamanlar bile böyle değildi!“ diyen insanlar var. Çok büyük bir saldırı ve bunun karşısında bir cevap vermek gerekiyor. Tarihin sorduğu bir soru var! çok kişilerle bireylerle açıklanabilecek birşey değildi. Tarihin sorduğu bu soruya bir cevap vermek teslimiyet çağrılarının karşısında bir ses olmak bir mum olmak gerekir diye düşündüm. Evet kitleler sokağa çıkamıyor, işlerinden atılan binlerce insan var, bunların hepsi biraraya gelip birşey yapamıyor evet belkide bunların hepsi korkuyor! Belki de herkesin çok farklı kaygıları var. Bütün bunlara sen ne yapıyorsun denildiğinde bir cevabımız olmalı diye düşündüm.

O kadar karanlık içinde biz bir mum yaktık diyebilmeliyiz. Açığa alındıktan sonra bu düşüncelerle bir eylem için çağrı yapmaya başlamış oldum. İnsanlarla görüşüp ne yapabiliriz diye görüşler aldım. İnsanlara ne yapabilirizden öte böyle birşey yapabilirmiyiz diye kafamdaki fikirlerle gittim. Belki de başı sonu olmayan bir süreç olduğu için ben tek başına başlamak durumda kaldım ve başladım. Oturma eylemine başladıktan sonra insanlar katılmaya başladı. İlk Semih Özakça geldi ve sonrasında burası büyüdü. Yaşamının büyük bir kısmını bu direniş çadırına bahşeden insanlar şimdi 6 kişi ama hergün buraya meslekten ihraç edilen ve dayanışma için ziyaret eden direnişin bir yerinden tutmaya çalışan bir çok arkadaşımız geliyor. İlk eyleme başladıktan sonra hemen saldırı oldu ve bu saldırı ve gözaltılar 27 gün üst üste devam etti. Sonrasın da suan direniş çadırımızın olduğu alanı kazandık. Pankart asabilmek için, imza toplayabilmek için vs. keyfi gözaltılarla ve müdahalelerle mücadele vermeye devam ettik. Bütün bu mücadelelerle burdaki eylemimizi hayata geçirdik. Ankaranın başka yerlerine gittik bildiriler dağıtıp, imzalar topladık, topladığımız imzaları teslim ettik. Ankaranın mahallelerine tek tek evlere, okullara, kahvelere üniversitelere gittik imza toplamak kendimizi anlatmak için. ODTÜ deki akademisyenlerle görüşmeler yaptık ama bir sonuç alamadık. Çalışmalarımız eylemimiz duyuldu destek aldık işimize geri alınma talebimizi ilettiğimiz yerler polis göndermek dışında muhattaplarımız bizi önemsemediler. „Bir sorunu var ki 27 defa gözaltına aldık hala orada oturuyor demediler bile.“ 120 gün boyunca eylem bu şekilde devam etti. Sonbaharda başlayıp 3 mevsimi yaşadık. Sesimizi duyurmaya çalıştık duymadılar. Biri sizi duymazsa ne yaparsınız! Daha yüksek sesle seslenirsiniz. Açlık grevine başlamamızı da böyle değerlendiriyorum. Sesimizi duymadılar daha yüksek sesle bağırıyoruz! Açlık Grevi talebi çok yakıcı ifade eden çok güçlü bir eylem. Hayatı bir mesele olduğu için görmek duymak zorunda oldukları bir eylem tarzı olduğu için açlık grevine başladık. Bizim ekmeğimizle oynuyorlar, bizi bir gecede işsiz bırakıyorlar bir açıklama yapma ihtiyacı bile hissetmeden. Bir listede adını görüyorsun ve ertesi gün işine gidemiyorsun. Bu mesele bu kadar kolay bir mesele değil. Emeğimizin kıymetini anlamak zorundalar ben 34 yasındayım ve bugünlere kolay gelmedim. Aslında bu eylemim 34 yasına kadar kendime verdiğim emeği herkese anlatmak için devam ettiriyorum.

Toplumu yozlaştırmaya çalışıyorlar, aslında bu onunda göstergesi. Biz herşeyi yaparız ama kimse birşey yapamaz kabullenir düşüncesinin göstergesi. 100 bin kişinin ekmeği ile oynarım ama tek ses çıkmaz anlayışını oturtmaya çalışıyorlar. Bu toplumu, bir yozlaşma ve bu bir çürütme anlayışı. Bu eylem de bu çürütme ve yozlaşma saldırısına karşı panzehir! HAYIR ne pahasına olursa olsun kabul etmiyoruz. Açlık Grevi eylemimiz duymayan kulaklara, görmeyen gözlere bunu göstermenin bir aracı. Açlık grevi eylemimize 11 Mart tarihinde başlayacaktık. Ancak eylemimize 9 mart tarihinde başlamaya belkide zorlandık. Çünkü TBMM de yaptığımız bir basın açıklaması sonrasında kendilerine Terörle mücadele ekibi diye adlandıran polisler tarafından ben Semih Özakça ve Acun Karadağ gözaltına alındık. 5 gün gözaltında tutulduk ve gözaltına alınır alınmaz bu gözaltının açlık grevini engellemek için yapılmış bir senaryo olduğunu düşündük ve hemen avukatlarımıza süresiz açlık grevini ilan ediyoruz diyerek, eylemimize başladık. Daha sonra mahkemeye çıkarılıp adlı kontrolle serbest bıraktılar. Daha sonraki keyfi olarak ikinci kez gözaltına alındığımızda da suyu ve şekeri kestik, belki de tutuklanacakken şu ve şekeri kesmemiz etkisi ile serbest bırakıldık. İkinci defa serbest bırakıldıktan sonra açlık grevinin 16. Gününde alanda bir saldırıdan bu yana her hangi bir müdahale yada gözaltı yaşamadık. İstediğimiz insanların vicdanlarına seslenme bir halkın adalet duygusunu harekete geçirme düşüncesi hayat buldu ve dayanışma büyüdü. İnsanlar biz neler yapabiliriz diye buraya geliyorlar. Çok farklı tepkiler var. En nihayetinde bu eylem insanları buraya getiriyor buraya çağırıyor. Duygu olarak üzgün yada bişey yapamayacağını düşünüyor ama buraya geliyor ve bizimle dayanışma gösteriyor. Hatta bişeyler yapmak istiyoruz ama ne yapacağımızı bilmiyoruz diyenlerde var. Önemli olan bu desteği harekete geçirmek ve istediğimiz sonucu almamız gerekiyor.

AHM : Sizin için açlık grevinize dönüşümlü destek açlık grevi yapan yerler var bu konu hakkında ne düşünüyorsunuz? Örneğin istanbulda basın açıklaması ve buna benzer açlık grevleri hakkında neler düşünüyorsunuz?

Nuriye Gülmen: İstanbulda açlık grevi yapan arkadaşlarla ve Esra Mungan hoca ile de görüştük. Destek açlık grevleri bizim için tabiki çok kıymetli. Açlığın paylaşılması diyoruz biz buna. Ben daha önce kendimde destek açlık grevine katılmıştım. Açlık grevindeki kişiyi anlamak ve karşı tarafa da bir mesaj vermek ben de yanındayım yalnız değildir söyleminin daha güçlü ifade biçimi destek açlık grevleri. Destek açlık grevindekiler aslında doğrudan o konunun bir muhattabi oluyorlar elimiz, ayağımız, dilimiz oluyorlar. Aynı zamanda bunun başka yerlerde, başka şehirlerde yapılıyor olmasınında anlamı çok büyük. Fiziken olmadığımız yerlerde bu destek açlık grevlerinin yapılması bir mevzi daha açılması anlamına gelmektedir. Bu eylemin bir mevziden daha anlatılması anlamına geliyor. O yüzden Barış için Akademisyenler`in destek açlık grevi eylemi çok kıymetli. Devam edeceklerini süresini ne kadar devam ettireceklerini söylemediler ama yapabildikleri kadar yapacaklarını söylediler. Tüm destek verenlere destekleri için teşekkür edilmez ama sağolsunlar var olsunlar diyorum.

AHM: Biz aslında eyleminizin başarıya ulaştığını düşünüyoruz. Çünkü başka şehirlere yayılıyor işimi geri istiyorum eylemleri yapılıyor. Sizinle birlikte yine İstanbulda akademisyenlerin sizinle destek açlık grevi eylemleri yapmalarını bir başarı ölçütü olarak ele alabilir miyiz? Yada eylem sonunda şunu başarırsak başarılı oluruz diyebileceğiniz bir hedefiniz var mı?

Nuriye Gülmen: Başarı sözcüğü kullanılırsa, başarı sözcüğünü tercih edersek evet eylemimiz buraya çıkılan ilk gün bu haksızlık karşısında susmamak aslında eylememizin başarısıdır. Eylemimizin büyük küçük bir sürü başarısı var gerçekten. Burda olmak ve her an burda olmaya devam etmek yine ulaştığımız konuştuğumuz her insan bizim için bir başarı. Bu meseleyi anlattığımız her bir insan ve anlattığımız her insanın çoğalması bir başarı. Bir tarafdan direnirken bir taraftan kendimizle verdiğimiz savaş bir başarı. Kendimizi her an yenilememiz bir başarı. Burdaki insanların direnişle birlikte duygu ve düşüncelerinin değişmesi bir başarı. Umutsuzluğun değil umudun yayılması bunların hepsi başarı.

Bu eylemin bir sürü başarısı var ama somut bir talebi var ve biz onun gerçekleşmesini istiyoruz, İşimize geri dönmek istiyoruz. Temel talebimiz bu bunun gerçekleşmesi için de elimizden ne geliyorsa tabi ki yapacağız. Halkın desteği ile kazanacağımıza çok inanıyoruz.

Şöyle bir diyalektikle inanıyoruz. Haklı olduğumuza göre haklılığımızı anlatabilirsek bunu insanlar sahiplenirse kazanmamak mümkün değil. Mutlaka kazanacağız. Bilimsel birşey olarak gördüğümüz için kazanacağımıza da inanıyoruz.

AHM : İlerleyen süreçte eyleminizi böyle mi sürdüreceksiniz yoksa bir planınız var mı?

Nuriye Gülmen: Açlık grevimizi ışımize geri dönene ve somut kazanım elde edene kadar süresiz olarak ilan ettik. Bu şekilde devam edeceğiz. Ama bize destek için çok fazla plan programlarla etkinlikler yapılıyor. Örneğin geçen hafta eylemi duyurmak için Mamak tek mezar parkından buraya sırayla ellerinde dövizlerle yürümek istediler. Polis bırakmadı saldırdı eyleme ve gözaltına aldı. Burada oturma eylemleri yapılıyor yada kızılay AVM önünde belirli aralıklarla 2 saatlik oturma eylemleri yapılıyor. Yine ODTÜ de Akademisyen ve öğrenciler tarafından destek açlık grevi eylemleri yapıldı. İnternet üzerinden yapılan çağrılarla, faks çekme, dilekçe gönderme eylemleri, dilek feneri uçurma eylemleri gibi birçok eylemlikler yapılıyor. Onun dışında bizim hiç planlamadığımız „1 Mayıs da alanlara“ pankartımızla çıktı insanlar. Çok şaşırdık çok mutlu olduk. Malatyada, izmirde, sinop ta ve bi kaç yerde kocaman pankartlarla alanlara çıkılmış. Böyle çeşitli kollardan beslenerek devam ediyor eylem.

AHM : FETo operasyonu diye adlandırılan ve sizinde ihraç edilmenize sebep olan operasyon hakkında neler düşünüyorsunuz? İnsanların bu operasyonlara karşı tepkilerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Nuriye Gülmen: Bu darbe girişimi denilen şey oldu ve biz sonra neyle karşı karşıya kaldığımız şöyle anladık. Tayyip Erdoğan „Bu bize allahın bir lütfudur“ dedi. O zaman yüz bin kamu emekçisinin atılacağını öngeremedik ama biz bundan nasibimizi nasıl alırız diye düşündük. Şöyle bir gerçeklik var ki kim yapıyor olursa olsun bir darbe varsa eğer, halka karşı yapılan birşeyler varsa eğer, bundan en önce Devrimciler nasibini alacaktır kuralı vardır. Geçmiş tecrübelerimiz tarihimizde var sistem ne zaman bir darbe yada darbe girişimleri ile karşı karşıya kalırsa ilk önce Devrimci demokrat yurtseverlere yönelir. Adına FETo diyecekler yada kriz diyecekler ama faturasını devrimci demokrat ve yurtseverlere kesecektir. Nitekimde öyle oldu ve hayatın her alanında devrimci demokrat yurtseverleri tasfiye ederek krizi aşmanın yoluna baktılar. FETo`çülerle uğraşacak bunlar düşüncesinde olan insanların yanıldığını 1 Eylül KHK`sinin yayınlaması gösterdi. FETÖ`cü olduğu gerekçesi ile işten atılan buraya çok fazla kamu emekçisi geldi ve bizim gerçekten hiç bir bağlantımız yok diyen. Örneğin bir kişi geldi ve bu kişi AKP`li, komşusu onun interneti ile baylock indiriyor. Sonra o kişi gözaltına alınıyor, işinden atılıyor daha sonra serbest bırakılıyor. Ve Hakim serbest bırakırken tutuklanmadığına dua et diyor ve bu kişi evine gidiyor bir sürü zorluk yaşıyor ama hakkını aramıyor. Bu hikayede soruyorum neden hakkınızı aramıyorsunuz bu size reva mı? Haklısınız diyor ama birşey yapmıyor.

AHM :Röportajımızın sonunda son olarak söylemek istediğiniz bize söylemek istediğiniz birşeyler varmı?

Nuriye Gülmen: İnsanda adalet duygusu olmalı haksızlık karşısında sözünü söylemeli eğer ki haksızlığa dur demezse teslimiyet kişide kişisel bir tahribatta yaratır. Biz buraya gelen herkese söylüyoruz hepimiz söylemeliyiz haksızlık karşısında susmamalıyız hakkımızı aramalıyız.