Home , Avrupa , ATİK Avusturya: Ortak Avrupa İltica Sistemi Üzerine

ATİK Avusturya: Ortak Avrupa İltica Sistemi Üzerine

AVUSTURYA| 25.12.2023|AB uzun zamandır pazarlık konusu olan mülteci akımı üzerine uzlaşı sağladı. Yasa tasarısı ilkbaharda AB parlamentosunda. ATİK Avusturya olarak, Ortak Avrupa İltica Sisteminde (CEAS) reform yapılmasına yönelik siyasi anlaşma karşısında dehşete düşmedik, çünkü bu AB kapitalistlerinin gerçekliği.Avrupa Birliği (AB) ülkeleri, Avrupa Parlamentosu (AP) ve AB Komisyonu uzun müzakere maratonunun ardından Ortak Avrupa İltica Sistemi (GEAS) reform metni konusunda anlaştı. Bu reformlar 2024 yılının bahar döneminde AB parlamentosuna sunulacak.Bir kapitalizm gerçeği olarak, yıllar boyunca ağır işgücü ihtiyacını göçmenler ile karşılayan Avrupa Birliği ülkeleri, tarih boyunca büyük göç akımlarının hedefi olarak sömürge ülkeler ile göç trafiği yaşamıştır. Bu nedenle ATİK (Avrupa Türkiyeli İsçiler Konfederasyonu) Avusturya olarak, kapitalist ve sağ politikaların günden güne arttığı Avrupa Birliği’nde; bireysel sığınma hakkının fiilen ortadan kaldırılmasına neden olacak bu reformlar üzerinde anlaşılmasını şaşırtıcı bulmadık.Yeni reformlar karsısında derin kaygıları olan ve de Almanya’nın en büyük göçmen hakları savunucu örgütü olan PRO ASYL’ün hukuk politikası sözcüsü Wiebke Judith aşağıda uzunca paylaştığımız pasajda görüleceği üzere şu değerlendirmede bulundu:

Avrupa’daki yasama organlarının mültecilerin haklarının kısıtlanması kararları, birçok insanın korunma haklarını engelliyor. Mülteci statüsünde olan ve hiçbir suç işlememiş olanlar için bir tür tutuklama kampları sistemi oluşturuyor. ‚Güvenli Üçüncü Ülkeler‘ kavramının genişletilmesiyle, otoriter hükümetlerle yeni insan hakları ihlallerine yol açacak anlaşmalar korkusu taşıyoruz. Bu anlaşmalar, AB ülkelerinin mülteci korumasından kaçınmak istedikleri yeni anlaşmalar olabilir.Öyle anlaşılıyor ki; geçmişteki Moria kampında yaşanan insanlık dışı trajedik olaylardan hiçbir şey öğrenilmemiş gibi görünüyor.Bu göçmen haklarına yönelik anlaşma, şu anda Avrupa’da yaşadığımız sağa kaymaya işaret ediyor. Üzücü olan, sağcı popülistlerin bu sertleştirmelerle yetinmeyecek olması. Çünkü onların amacı net bir şekilde Avrupa’da mülteci korumasını tamamen kaldırmaktır. CDU’nun üçüncü ülkelere tamamen mülteci koruması devretme önerileri, partinin ne kadar düştüğünü gösteriyor. Sağ kaymanın etkisi ilk olarak kaçan insanlar tarafından hissedilecek. Ancak bu tehlikeli anlaşma muhtemelen AB’de insan hakları ve hukukun üstünlüğüne zarar veren ilk adım olacak.

PRO ASYL’ün reformlara ilişkin analizleri aşağıdaki gibidir.Müzakerelerde, üye devletlerin kısıtlayıcı pozisyonları büyük ölçüde kabul edilmiş durumda. Bunun bir parçası olarak, Avrupa Parlamentosu şimdi belirli gruplar için zorunlu olacak ve 12 hafta sürebilecek dış sınırlarda gözaltı koşullarını kabul etti. Toplamda, mülteciler 6 aya kadar dış sınırlarda tutulabilecekler, maddeye yeni bir sınır dışı etme prosedürü de eklendi. Yeni olağanüstü durumlarla bu süre uzatılabilir. Üye devletler ayrıca, ‚güvenli‘ olduğuna inandıkları üçüncü ülkelerden kaçan kişilere de sınır dışı etme prosedürlerini uygulayabilirler. Uzun yıllara dayanan deneyimlerimiz gösteriyor ki, dış sınırlarda adil bir sığınma prosedürü olmayacak. Özellikle dramatik olan ise, çocuklar ve aileleri için hiçbir istisna olmayacak olmasıdır. Bu konuda Federal Hükümet çalışmak istemişti. Parlamento en azından 12 yaş sınırını talep ettiyse de daha sonra bu talepten vazgeçti.Anlaşmayla birlikte, gelecekte daha fazla üçüncü ülkenin ‚güvenli‘ olarak kabul edilmesi ve bu ülkelere mültecilerin gönderilmesi mümkün hale gelecek. Bu ülkelerde Cenevre Mülteci Sözleşmesi geçerli olmak zorunda değil, hatta tüm ülke ‚güvenli‘ olmak zorunda değil. Eğer üçüncü ülke ile AB arasında anlaşma varsa, ‚güvenli‘ olarak kabul edilebilir. Bu, üye devletlerin kaçış yollarındaki komşu ülkeleri veya diğer devletleri ‚güvenli‘ olarak kabul ederek mülteci korumasından çekilmelerine olanak tanıyacak. Bu yaklaşım, Avrupa’ya kaçmak zorunda olan insanların gerçek kaçış nedenleri araştırılmadan bu ülkelere sınır dışı edilmelerine yol açacak. Bu anlaşma özellikle büyük acı ve insan hakları ihlallerine neden olsa da reform ile AB-Türkiye anlaşmasının başka üçüncü ülkelere kolayca aktarılabilmesi mümkün olacak. Yunanistan’a göre, anlaşma nedeniyle Türkiye, Suriyeli ve Afgan mülteciler de dahil olmak üzere diğer mülteciler için ‚güvenli‘ olarak kabul ediliyor ve bu nedenle sığınma başvuruları ‚kabul edilemez‘ olarak reddediliyor; neden ülkelerini terk ettikleri artık sorulmuyor.Yasa koyucular, birçok sığınmacı haklarının ihlaline neden olan bu yönetmeliğin üzerinde de anlaşmaya vardılar. Burada üye devletler ve özellikle Avrupa Parlamentosu farklı düşünceye sahipti ancak yine de öncelikle üye devletlerin görüşleri kabul edildi. Bu da krizler ve „göçmenlerin araçsallaştırılması“ durumunda sınır prosedürlerinin hem prosedürlerin süresi hem de sınırda kimlerin sığınma prosedürlerinden geçmesi gerektiği açısından büyük ölçüde genişletilebileceği anlamına geliyor. Avrupa Parlamentosu şimdiye kadar „araçsallaştırma“ kavramını, kısmen temel haklar konusunda önemli endişelere yol açtığı için kabul etmemişti. Ancak bu durum artık anlaşmaya da yansımakta ve böylece gelecekte dış sınırlarda acımasız sınır dışı kararları verilmesi gibi insan hakları ihlallerinin yaşanacağı istisnai durumlara zemin oluşturmaktadır.İltica ve Göç Yönetimi Tüzüğü, iltica prosedürlerinin yürütülmesinden hangi üye devletin sorumlu olduğunu belirleyen 3. Dublin Tüzüğü’nün yerini alacaktır. Ancak pek çok şey aynı kalacak ve Avrupa sığınma sisteminin temel sorunları çözülmeyecektir. Zira dış sınır devletleri sığınma (sınır) prosedürlerinin yürütülmesinden hala birincil derecede sorumludur. Avrupa Parlamentosu en azından güçlü bir dayanışma mekanizması ile yeni bir başlangıç yapmaya çalışmıştır. Ancak burada da üye devletler galip geldi. Bir dayanışma önlemi olarak koruma arayan insanların kabulü, AB’nin dış sınırlarında sınır çitlerinin inşası ya da insanların üçüncü ülkelere kaçmasını önlemeye yönelik projelerle eş tutulmaktadır. Tüm sistemin mevcut Dublin kurallarından daha da bürokratik hale gelmesi beklenmektedir.Düzenlemelerin, 2024 baharında (yani 2026’dan itibaren) resmi kararlardan 24 ay sonra yürürlüğe girmesi bekleniyor.Bu yasaya karşı bizler meydanlarda güçlü bir direniş gösterip. AB kapitalistlerini ve AB ülke hükümetlerini teşhir edecek kampanya ve faaliyetler örgütlemeliyiz. Bu durumda, iltica hakkının bir insani hak olduğunu en geniş kitlelere anlatmamız gerekiyor.AB ülkelerinde ve genel Avrupa’da mülteciler üzerinden estirilen ırkçı faşizan propagandaya karşı doğru bir duruş sergileyerek; bu insanların ülkelerini kapitalist talan ve savaştan dolayı terk etmek zorunda kaldığını belirtmemiz ayrıca mültecilerin AB iş pazarına ucuz işgücü olmasına karşı çıkıp. Mültecilerin iş pazarında eşit ücretle çalışabilmesi için yasal zeminin oluşturulmasına yönelik çalışma yürütmemiz gerekiyor.

 

ATİK Avusturya