Berlin-Moskova hattında bir süredir soğuk yeller esiyor.
Her ne kadar iki ülkenin liderleri sahneye çıkıp açıktan bir açıklama yapmasa da alt kademelerde gerilimin tansiyonu oldukça yüksek. Zira gerilimin bir değil birkaç nedeni olduğu için, kısa bir süre içinde liderler düzeyinde de dışa vurması şaşırtıcı olmayacaktır.
Gerilimin görünürdeki başlıca nedenlerinden birisi Rus muhalif Aleksey Navalny’ın başına gelenler. Geçtiğimiz yaz Rusya tarafından üretilen Noviçok sinir gazıyla zehirlenen Navalny’ın, Angela Merkel’in bizzat devreye girmesiyle Vladimir Putin tarafından Almanya’da tedavi görmesine izin verilmişti.
Berlin’de gördüğü tedavi sonucu sağlığına kavuşan Navalny, 17 Ocak günü Rusya’ya döner dönmez, beklendiği gibi gözaltına alınarak tutuklandı. Navalny’ı tutuklanacağını bilerek Rusya’ya gönderenler bunun üzerinden Putin’e karşı bir protesto hareketi yaratmayı hedefliyorlardı.
Ve istedikleri oldu.
Navalny uçaktan iner inmez, daha önce verilen ceza nedeniyle konulan şartlı salıverme kurallarını ihlal ettiği için gözaltına alınarak tutuklandı. Bunun üzerine iki hafta sonu Rusya’nın dört bir yanında binlerce, on binlerce insan sokağa çıkarak, Navalny’ın tutuklanmasını protesto etti. Yapılan protesto gösterilerinin haberleri Alman basınında yer aldı. Hareketin Putin’i devirip devirmeyeceği dahi tartışılmaya başlandı.
Hedef olarak önümüzdeki eylülde yapılacak parlamento ve 2024’deki başkanlık seçimleri konulmuş görünüyor.
Sağcılık, milliyetçilik, göçmen ve yabancı düşmanlığında Putin’den pek de farklı bir çizgiye sahip olmayan, kendisine Fransa’daki Le Pen’i örnek aldığını gizlemden ifade eden Navalny, şimdi başta Almanya olmak üzere batılı ülkelerin en önemli “demokrasi kahramanı”.
Ancak, Putin Navalny’a bağlanan umutları söndürmüş görünüyor. Polis ve yargı doğrudan Putin’e bağlı olduğu için bir dediği iki edilmiyor.
Eylemlere sert müdahalede bulunan polis binlerce kişiyi gözaltına aldı. Salı günü Moskova’da bir mahkeme, şartlı salıverme şartlarını ihlal ettiği için Navalny’ı 3.5 yıl hapis cezasına çarptırdı. Cezanın 2.5 yılını cezaevinde geçirecek.
Denilebilir ki; bu kararla Navalny’ın 2024’teki seçimlerde Putin’e karşı ciddi bir politik aktör olma ihtimali de ortadan kaldırıldı. Bir hesap yaptığımızda cezası ancak 2024’ün ağustos ayında bitiyor.
Putin ve çevresi ise, Navalny’a karşı yoğun bir propagandayla etkisiz kale getirmeye devam edecek. Navalny ve çevresinin sırtını bu denli açıktan batılı emperyalist devletlere dayaması kimi haklı demokratik taleplerini de gölgelemiş durumda. Zira, batıyla iş birlikçilik Rusya’da prim yapmıyor. Putin’in gücüne güç katmasının arkasında asıl olarak milliyetçi temelde Rus burjuvazisinin çıkarlarını korumayı ve bunu bütün Rus halkının çıkarı olduğunu propaganda etmesi yatıyor.
Bu hafta gelişmeleri “Sistem şok” başlığıyla kaleme alan Der Spiegel’den Cristian Esch, “Navalny’ın dönüşü Putin’in egemenliği için dönüm noktası olabilir mi?” diye soruyor. Ülkedeki politik havayı yansıtan Esch, Putin yanlısı propaganda makinesinin Navalny’ın dönüşüyle Lenin’in Ekim Devrimi için Almanya üzerinden Rusya’ya dönüşünü benzettiğini yazıyor.
Navalny ile Lenin’i, şimdiki muhalefet hareketiyle Bolşevik devrimcilerini kıyaslamak sadece zorlama değil aynı zamanda saçmalık. Ama anlaşılıyor ki, Putin ve kara propaganda makinesi iktidarını perçinlemek için her türlü tarihsel çarpıtmaya, yalana başvurarak, milliyetçiliği körükleyerek gücünü korumaya çalışıyor.
Bunu yaparken pek çok alanda batıyla iş birliği içinde olmaya özen gösteriyor. Aynı durum tartışmaların merkezindeki Almanya için de geçerli. Bir taraftan Navalny’a sonuna kadar destek verilerek Putin’in alternatifi haline getirilmeye çalışılırken, diğer taraftan Putin ile her türden ekonomik ve siyasi ilişkiler sürdürülüyor. Bunun en somut örneği ise Almanya ile Rusya arasında doğrudan doğal gaz akışını sağlayan Kuzey Akımı 1/2 (Nordstream 1/2) hattı. Almanya, bugün Rus ekonomisinin can damarı haline gelen doğal gazın en etkili müşterilerinden. Bununla kalmayarak Avrupa’nın “gaz tankeri” haline gelmek için diğer AB ülkelerine doğal gaz nakli sağlamak için Kuzey Akımı 2’nin inşaatına başladı. Bitimine 90 kilometre kalan hattın durdurulması için ABD yıllardır Almanya’ya baskı yapıyor. Ancak vazgeçmeye yanaşmıyor. Navalny olayından sonra hem Almanya hem de AB içinden Kuzey Akımı 2’den çekilmesi için Merkel’e çağrılar yapıldı.
Ama hükümet ve Alman sermayesinin önemli bir bölümü hattın yapılmasını ve iki ülke arasındaki ticari ilişkilerin güçlenerek devam etmesini istiyor.
Bütün bunlar, Almanya’nın siyasi açından kurtulmaya çalıştığı Putin’i ekonomik olarak ayakta tutmaya devam ettiğini gösteriyor. Gerçi bu yeni değil. Birçok otoriter, faşist ülkeyle bütün eleştirilere rağmen ticari ilişkilerin sürdürülmeye devam edilmesi, aynı zamanda sermaye için asıl önemli olanın ticari çıkarlar olduğunu gösteriyor.
Özetle; Navalny’ı Putin’e teslim eden Almanya, Rusya ile ticari ilişkilerini aksatmadan sürdürecek.