Home , Haberler , 80 yaşındaki annenin sonu gelmez bekleyişi

80 yaşındaki annenin sonu gelmez bekleyişi

elmas-eren-hayrettin-erenİSTANBUL | 16 – 05 – 2013 | 17-31 Mayıs Gözaltında Kayıplar Haftası yaklaşırken, sonu gelmez bekleyişin içerisinde olan annelerden Elmas Eren’in kapısını Anneler Günü’nde çalışıyoruz. 80 yaşındaki Elmas Eren, tam 33 yıldır oğlu Hayrettin Eren’i arıyor.

Hayrettin Eren, 21 Kasım 1980’de, babasına ait 34 G 6798 plakalı ve kaza nedeniyle sağ önü hasar görmüş olan aracı tamir ettirmek için evden çıkar. İstanbul Saraçhane’de arkadaşı Ahmet Öztürk ile buluşur. Öztürk ile birlikte gözaltına alınan 26 yaşındaki Eren, önce Karagümrük Karakolu’na, buradan da Gayrettepe Siyasi Şube’ye götürülür.

Ailesi Hayrettin’den bir haftadır haber alamayınca karakola gider. O zamanlar Hasköy’de oturan anne Elmas Eren, oğlunun gözaltında olduğunu duyar ve Karagümrük Karakolu’a gider. Burada gözaltı kayıt defterinde oğlunun adını görür. Karakoldakiler, Hayrettin Eren’in 5 arkadaşıyla birlikte Gayrettepe’deki siyasi şubeye götürüldüğünü söyler.

PUSLU BİR KASIM GÜNÜYDÜ

Anne Eren, bu sefer Gayrettepe’nin yolunu tutar. Emniyetin bahçesinde oğlunun arabasını görür. Arabanın plakası yoktur ama sağ öndeki çarpma izi, döşemeleri, her şeyi aynıdır. Hemen kapıdaki polise oğlunu sorar. Elmas Eren, o günü şöyle anlatıyor: „Kapıda bir tane polis vardı, Hayrettin’i sordum. ‚Dur bir sorayım‘ dedi, içeri girdi. Bir kahkaha ile çıktı ki yer gök inliyor kahkahasından. Gülüyor, gülüyor, gülüyor konuşamıyor gülmekten. ‚Yok‘ diyor sadece. ‚Arabası burada‘ dedim, ‚Git defol‘ dedi. Arabayı sıvazlıyorum, puslu bir hava var, Kasım aylarında öyle olur ya havalar. Sol taraftan resmi bir polis geldi, şapkasını çekti, ‚Ne arıyorsun‘ dedi. ‚Oğlun yok dediler ama arabası burada‘ dedim. ‚Yok. Araba maraba yok‘ dedi, tuttu beni fırlattı. Ben düştüm tabi. Elim çamurlandı falan. ‚Yavrum senin annem benim yerimde olsaydı ne yapardın‘ dedim, bir küfür etti, bir defa daha elini kaldırdı ama dişlendim ben, yıkamadı bu sefer.“

Eve dönüp yaşadıklarını anlatır ailesine Elmas Eren. Baba Kemalettin Eren ile birlikte yeniden Gayrettepe’ye giderler. Ancak araba artık yoktur. Eren ailesi vazgeçmez. Oğullarını bulmak için başvurmadıkları yer kalmaz: „Çok uğraştık, gitmediğim yer kalmadı. Ankara’ya belki haftada iki gün gittiğim oldu. Her gidişimizde kovaladılar, hiç ilgilenen olmadı. Her yere başvurduk, her yere dilekçelerimizi verdik. ‚Öyle yaparız, böyle yaparız‘ dediler, hiçbir şey yaptıkları da yok. Adalet Bakanı ile görüştük, ‚Tamam teyzeciğim nasıl dayanıyorsunuz, biz peşini bırakmayız‘ dedi, palavra attı. Oradan gittik TBMM’ye, almadılar. Hasköy’de otuyorduk, evimizi sattık. Babası emekli, başka gelirimiz de yok. Neler çektim ben. Çok güzel bir evim vardı. Çocuk gitti, ev de gitsin. Hiçbir şeyde gözüm yok. Keşke mezarını bulsam, ‚Bu benim yavrumun mezarı‘ derdim, bir karanfil atardım. Kenan Evren’e de söyledim. Dilekçede ‚İster giderim dua ederim, ister küfür ederim‘ diye yazdırdım.“

CUMHURBAŞKANLIĞI’NIN YANITI: YERİNİ BİLİYORSANIZ BİZE BİLDİRİN

Eren ailesi Kenan Evren’e kadar başvurmuş: „‚Kenan Evren tatile gitmiş‘ dediler, Erdek’e gittik. Baktık ki güzel, yeşillik bir yer. Biz gittik, helikopter kalktı, ‚Evren Yalova’ya gidiyor‘ dediler. Orada bekliyoruz iriyarı bir adam geldi, ‚Ne arıyorsunuz‘ dedi. ‚Kenan Evren ile görüşecektik‘ dedik. ‚Yok. Görüşemezsiniz“ dedi. Ben görüşmek zorunda olduğumuzu anlattım. Baktı baktı, sonra ‚Dilekçeni ver, ben kendim vereceğim‘ dedi. 15-20 gün sonra yanıt geldi, ‚Biz de arıyoruz, bulamıyoruz. Yerini biliyorsanız bize bildirin‘ diyor dilekçede. Bir Cumhurbaşkanı böyle konuşursa ben ne diyebilirim, bir şey diyemem.“

‚MEHMET AĞAR HER ŞEYİ BİLİYOR‘

Elmas Eren, o dönem İstanbul Emniyet Müdürlüğü Terörle Mücadele Şube Müdür Yardımcısı olan Mehmet Ağar’la da görüşür. Ama yine sonuç alamaz. Elmas anne, Mehmet Ağar’ın her şeyi bildiğini söylüyor, „O çok iyi biliyor, her şeyi biliyor ama söylemiyor. ‚Ben konuşursam her şey çorap söküğü gibi sökülür‘ dedi. Şimdi ne oldu, 3 gün yattı 5. gün çıktı. Allah’a havale ettim hepsini“ diyor.

SAVCI SÜRGÜN KORKUSUYLA DAVA AÇMADI

Eren ailesinin mahkemeye başvurusu da kabul edilmez. Gazete ilanlarından duyup gelen, Hayrettin Eren’i gözaltında işkence yapılırken gören 5 tanığın dilekçesiyle birlikte o dönem Sultanahmet’te olan İstanbul Adliyesi’ne giderler. Tanıkların Hayrettin Eren’i gözaltında gördükleri, sürekli marş söylediği, slogan attığı, işkenceye rağmen konuşmadığı şeklindeki ifadeleri yer alır. Ama savcı, „Şimdi ben sizin işinize bakarsam benim emekliliğim yaklaştı, beni Hakkari’ye, oraya buraya sürerler“ diyerek davayı açmaz. Elmas anneye göre, bu, işin bahanesiydi. Çünkü savcının bir süre sonra Beyoğlu Adliyesi’ne atandığını duyarlar.

Hayrettin Eren’in gözaltında kaybedildiği, kardeşi Faruk Eren gözaltına alındığında da anlaşılır. Ağabeyini ararken gözaltına alınan Faruk Eren, „Ağebiyinin akıbetine uğramak istemiyorsan…“ diye tehdit edilir. Elmas Eren, „Madem ki bilmiyorlar, oğlumun akıbetini nasıl biliyorlar?“ diye soruyor.

‚BAMBAŞKA BİR ÇOCUKTU‘

„Hiç anlayamadık nasıl geldi bu dert, birden geldi üzerimize çullandı“ diyen Elmas anne, oğlunun siyasi faaliyetleri nedeniyle Hasköy’deki evlerinin sık sık polis tarafından basıldığını anlatıyor. O günler geliyor aklına. Gülümseyerek devam ediyor: „Hayrettin kardeşleri için can feda eden bir çocuktu. Biz öyle bir aileydik ki bulursak hep beraber yerdik, bulmazsak yemezdik. Çok esprili bir çocuktu. Hiç yüzünü kararttığını görmedim. Bir yorgunluk oldu mu, ‚Hadi kalk anne‘ derdi, top sahasında dolaştırırdı. Arabayla kardeşlerini döndürür dolaştırırdı. Çok tatlı bir çocuktu. Çok bambaşka bir çocuktu. Hepsi benim evladım ama… Okulu yeni bitirmişti, tam eline işini alacaktı, gitti çocuk.“

En son Başbakan Erdoğan’ın Dolmabahçe’de Cumartesi Anneleri’yle yaptığı toplantıya da katıldı Elmas Eren. Erdoğan’a „Sen bizim mahallemizin çocuğusun. Sen Kasımpaşa’da otururdun, Hayrettin Hasköy’de oturuyordu. Bir mezarlıkla top sahası vardı aramızda. Siz Kasımpaşaspor’u kurdunuz, bizimkiler 50. Yılı -futbol takımı- kurdular. Beraber oynuyordunuz. Hayrettin başkan mı oldu bir şey oldu da, çiçeği getirdin sen verdin“ dedi. Elmas annenin anlatımına göre Erdoğan, gülümseyerek kafasını salladı. Ama gazetecilerin „Hayrettin Eren’i tanıyor musunuz?“ sorusuna „Hayır“ yanıtını verdi.

Başbakan’ın o zaman „Haziran -seçim dönemi- geçsin, sonra hemen aramaya çıkacağız. Şimdi çok telaşımız işimiz var“ dediğini anlatan Elmas Eren, „Şimdiye kadar dayanan Haziran’a da dayanır“ demiş, umutlanmış. Üzerinden 3 yıl geçti, hala bir adım yok: „Hiçbir şeyi çözmez bunlar. 33 sene oldu. Aramadığım, gitmediğim yer kalmadı. Ama hiçbir yerden bir olurunu alamadım. Gittiğim yer kafasını sallıyor, geliyorum bir şey yok. Ama ne yapacaksın, annesin bekliyorsun. Beklemekle vakit geçiyor. Benim oğlum öldü mü kaldı mı onu bilmiyorum. Geçenlerde bir adam 30 sene yattı da çıktı ya, benimki de böyle çıkar mı dedim. Herkes biliyor ne olduğunu, bir ben bilmiyorum. Varsa bunun bir çözümü çözsünler. Bir ben değil bütün analar böyle. Olmaz ki bu kadar! İsterlerse devlet bulabilir, devletin elinden hiçbir şey kurtulmaz.“

‚KURBAN PARASINI CEBİNDE TAŞIYORDU‘

Baba Kemalettin Eren’in ömrü, oğlunu bulmaya yetmedi. Oğlunu her an bulacakmış gibi, cebinde kurban parasını hiç eksik etmeyen baba Eren, Ocak 2012’de yaşamını yitirdiğinde son sözleri, „Oğlumun yanına gidiyorum“ oldu. Anne Eren, oğlunu aramaya diğer çocuklarıyla devam ediyor. Yaşı ve sağlık durumu nedeniyle artık Cumartesi eylemlerine katılamıyor. Ama Hayrettin Eren’in anlatıldığı eylemlerde, diğer kayıp yakınları onun sesi oluyor. (Derya Okayan – etha)