Home , Haberler , Mustafa Ulusoy: Bir Yoldaşın Ardından

Mustafa Ulusoy: Bir Yoldaşın Ardından

Mustafa Ulusoy’un ardından yazmak kolay değil. İçimizde derin bir acı var ama aynı zamanda büyük bir onur taşıyoruz: Onu tanımış, onunla aynı mücadele saflarında yer almış olmak. Mustafa, sadece bir insan değil; kararlı, mücadeleci ve direnişçi bir devrimciydi. Onun yokluğu, bir bireyin eksikliğinden çok daha fazlası; bir karakterin, bir iradenin, bir duruşun eksikliğidir.

Hayatını işçi sınıfının mücadelesine ve halkların eşitlik ve özgürlük tutkusuna adadı. Söyledikleriyle değil, yaşadıklarıyla, eylemleriyle bizlere yol gösterdi. O, adeta bir meşale gibi yolumuzu aydınlatıyordu. Ezilenin yanında yer almak onun için bir tercih değil, bir varoluş biçimiydi.

Yıllarca hapishanede devrimci bir tutsak olarak direniş geleneğini onurla sürdürdü. Zor koşullarda, baskı ve işkenceler altında dahi geri adım atmadı. Bedenini ortaya koyarak direndi. Bu direniş yalnızca hapishanedeki yoldaşlarına değil, dışarıdaki devrimcilere de güç verdi. Onun tavrı, içeride ve dışarıda bir bütün olarak yürütülen mücadelenin en canlı örneklerinden biriydi.

Özgürlüğüne kavuştuktan sonra da değişmedi. Almanya’da, Memmingen’de yaşamını sürdürürken mücadeleye ara vermedi. Tohum Kültür Merkezi’nde aktif bir yoldaş, bir emekçi, bir dayanışma neferiydi. Çalıştığı işyerinde geçirdiği kaza sonucu beden sağlığı ağır şekilde bozuldu. İyileşmek için büyük bir çaba gösterdi. Ancak bu kez, memleketi Uşak’ta geçirdiği bir başka kazayla sağlığı daha da kötüleşti. Evinde televizyon antenini düzeltmeye çalışırken çatıdan düşmesi, henüz toparlanamamış bedenine ikinci bir darbe oldu.

Tüm bu sağlık sorunlarına rağmen, Mustafa yoldaş devrimci sorumluluğunu bir an olsun bırakmadı. Özellikle Avrupa’da devrimcilere yönelik baskıların yoğunlaştığı, on yoldaşımızın tutuklandığı süreçte Münih Komünistler Davası’nı sahiplenenlerden biri oldu. Kendi ağrılarıyla uğraşırken bile mahkeme salonlarında yoldaşlarını yalnız bırakmadı. Soğuk duvarları yoldaş sıcaklığıyla ısıtan, varlığıyla moral olan bir dayanışma örneği sundu. Bu tutumu, onun özverili ve tutarlı devrimci kimliğini bir kez daha gösterdi.

Son zamanlarında hafızası zayıflamıştı. Olayları, tarihleri, yerleri karıştırıyordu. Ama bir şeyi hiç karıştırmadı: Hangi cephede durduğunu. Ne için yaşadığını. Ne uğruna mücadele ettiğini.

Bir gün evinde ziyaret ettiğimde ona, “Beni hatırladın mı yoldaş?” diye sordum. İsmimi doğru söyledi ama birlikte Rojava’ya gittiğimizi anlattı. Oysa biz hiç Rojava’da bulunmamıştık. O an anladım ki, Mustafa artık gerçeklikten ziyade yüreğinin bağlı olduğu coğrafyalarda yaşıyordu. Hafızası zayıflasa da ruhu devrimle, halkın mücadelesiyle dimdik ayaktaydı.

Onun mücadelesi bir dönemlik değildi. Bu onun yaşam biçimiydi. Bedeni yorulmuş, hafızası silikleşmiş olabilir ama ruhu, devrimci değerlerle hâlâ capcanlıydı.

Mustafa’yı kaybettik. Ama biliyoruz ki, devrimciler ölümsüzdür. Onlar halkın hafızasında, mücadele saflarında ve direnişin her anında yaşamaya devam ederler. Mustafa da bizimle birlikte yaşayacak: sloganlarımızda, yürüyüşlerimizde, göz göze geldiğimiz her eylem alanında.

Ona verebileceğimiz en büyük söz, mücadelesini sonuna kadar taşımak olacaktır. Mustafa Ulusoy’un düşlerini, bizler ve yoldaşları, devrimin kalbinin attığı her yerde gerçekleştireceğiz.

 

Bir yoldaşı