Warning: Cannot redeclare class Normalizer (previously declared in /home/sites/atik-online.net/public_html/wp-content/plugins/cloudflare/vendor/symfony/polyfill-intl-normalizer/Resources/stubs/Normalizer.php:5) in /home/sites/atik-online.net/public_html/wp-content/plugins/cloudflare/vendor/symfony/polyfill-intl-normalizer/Resources/stubs/Normalizer.php on line 20
sonra – ATİK Online https://www.atik-online.net Birlik Mücadele Zafer! Fri, 01 Feb 2013 12:12:02 +0000 de hourly 1 https://wordpress.org/?v=6.9 https://www.atik-online.net/wp-content/uploads/2015/09/cropped-atiknew2-32x32.jpg sonra – ATİK Online https://www.atik-online.net 32 32 Sivas’ta yakanlar zaman aşımından sonra göründü. Hayırlı olsun! https://www.atik-online.net/blog/sivasta-yakanlar-zaman-asimindan-sonra-gorundu-hayirli-olsun Fri, 01 Feb 2013 12:12:02 +0000 http://www.atik-online.net/?p=17312 sivas-katiamcilarinin-goruntuleriANKARA | 01-02-2013 |İçişleri Bakanlığı, 1993′te 35 aydının katledildiği Sivas Katliamı’na ilişkin daha önce görülmemiş fotoğrafları Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderdi.

Radikal’den Tarık Işık’ın haberine göre, İçişleri Bakanlığı tarafından Meclis Darbeleri Araştırma Komisyonu’na gönderilen Sivas Katliamı’na ilişkin daha önce görülmemiş fotoğraflara yer verildi. Katliamcıların ellerinde bidonlarla görüldüğü fotoğrafların daha önce dava dosyasında yer almadığı öğrenilirken, dava zamanaşımına uğradığı için bugüne kadar kaçan ya da kollananların zaten yargılanmaktan kurtulduğu belirtiliyor. Davanın zaman aşımına uğraması karşısında Tayyip Erdoğan “Hayırlı olsun” ifadesini kullanmış, daha önce de emniyetin ve AKP’li belediyelerin davanın kaçak sanıklarını kolladığı açığa çıkmıştı.

Tarık Işık’ın haberi şöyle:

İçişleri Bakanlığı, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na, 2 Temmuz 1993’te ikisi gösterici olmak üzere 37 kişinin hayatını kaybettiği ‘Sivas Katliamı’na ilişkin bugüne kadar gün yüzüne çıkmayan fotoğraflar gönderdi. Olaylar sırasında çekilen video kaydından elde edilen fotoğraflarda, elinde benzin bidonu olduğu tahmin edilen göstericiler dikkat çekiyor.

2 Temmuz 1993’te meydana gelen ve 37 kişinin yakılarak katledildiği Sivas olaylarının kamuoyu tarafından bilinmeyen fotoğrafları ortaya çıktı. İçişleri Bakanlığı tarafından, TBMM Darbe ve Muhtıraları Araştırma Komisyonu’na video kaydından çekilerek gönderilen fotoğraflar katliamın hemen öncesine ait. Gönderilen 167 fotoğrafta çarpıcı detaylar yer alıyor.

Video kaydından, çekimin saat 14.00’ten itibaren yapıldığı anlaşılıyor. Saat 14.27’deki kayıtta, kalabalığın, Madımak Oteli’ne yakın ve açık bir yerde toplanmaya başladığı görülüyor. Saat 14.28, 14.33 ve 14.36’da alınan kayıtlarda ise slogan attığı anlaşılan kalabalıktaki bazı kişilerin ‘kırmızı çember’e alınarak işaretlendiği görülüyor. Bu esnada kalabalığın çevresinde az sayıda asker ve polisin bulunması dikkat çekiyor.

Benzin bidonu mu?

Kayıtlara göre kalabalık 14.40’dan itibaren yürüyüşe geçiyor. 14.44’te alınan görüntüde, takkeli ve şalvarlı kişiler kalabalık içinde yürürken görülüyor. Aynı dakikadaki kayıtta, elinde bir bidon bulunan ‘gösterici’ dikkatleri çekiyor. Elinde bidon bulunan kişi de video görüntülerden üretilmiş bu fotoğrafta kırmızı çember ile işaretlenmiş. İlerleyen dakikalara ait görüntüler de ise yürüyen kalabalığı durdurmaya çalışan az sayıdaki polis görülüyor.

Ve Madımak Oteli

Kayıtlarda 15.06’da Madımak Oteli’nin görüntüsü var ve otelde bulunan bazı kişilerin toplanan kalabalığa baktığı görülüyor. 15.09’daki kayıtta ise bazı göstericilerin bozkurt işareti, bazılarının da Milli Görüş işareti yaptıkları görülüyor. 15.11’deki kayıtlarda ise, Madımak Oteli’nin önü ve arka sokaklarının tamamen göstericilerle dolu olduğu görülüyor. TBMM’ye gönderilen fotoğraflarda video çekiminin saat 19.08’e kadar devam ettiği anlaşılıyor.

‘Etkin soruşturulmadı’

Pir Sultan Abdal Kültür Derneği’nin eski Genel Başkanı avukat Kazım Genç, söz konusu fotoğrafları ilk defa gördüğünü belirterek, “Bu fotoğrafların kamera çekiminden fotoğraf haline geldiği görülüyor. Dava dosyasında bu tarz resimleri hatırlamıyorum. Yargılama sırasında mahkemeye Emniyet’ten bir video kaydı gönderilmişti, ama izleyememiştik. Bu fotoğraflarda göstericilerin yüzlerinin tek tek tespit edildiği anlaşılıyor. En baştan söyledik. Sivas olaylarına ilişkin etkin bir soruşturma yapılmadı. Bu fotoğraflar da bunun delili olarak görülebilir” diye konuştu.

‘Yakalanamayanlar’ zaman aşımından yararlandı

Sivas olaylarına ilişkin ilk dava Ankara 1 Nolu DGM’de açılmıştı. Ankara DGM 26 Aralık 1994 günü, 22 kişiye 15 yıl, 3 kişiye 10 yıl, 56 kişiye 2 ila 5 yıl hapis cezası verdi. 22 kişi beraat etti ve ‘yakalanmayan’ Cafer Erçakmak’ın dosyası ayrıldı. Yargıtay’ın bu kararı bozması üzerine yapılan yargılamada ise 33 kişiye idam cezası verildi. ‘Yakalanamayan’ların sayısı ise 7’ye çıkmıştı. Yargıtay bu kararı da bozdu ve 16 Haziran 2000’de Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi yine 33 idam cezasına hükmetti. Yargıtay bu son kararları onadı. İdam cezası alan 33 kişinin cezası 17 Ekim 2002’de idam cezasının kaldırılmasıyla ‘ağırlaştırılmış müebbet’e çevrildi. ‘Yakalanamayan’ sanıklarla ilgili yargılamada ise geçen yıl Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi, 7 sanık yönünde ‘zaman aşımı’ kararı verdi. Yargıtay’ın bu karar ilişkin temyiz incelemesi sürerken, Ankara 11. Ağır Ceza’da firari 3 sanığa ilişkin yargılama ise devam ediyor.(Radikal-Sendika org-AHM)

]]>
On yıl sonra "11 Eylül" https://www.atik-online.net/blog/on-yil-sonra-11-eylul Mon, 12 Sep 2011 18:09:16 +0000 http://www.atik-online.net/?p=9351 ERGİN YILDIZOĞLU | 12 – 09 – 2011 | Geçen hafta “11 Eylül”ün 10. yılı münasebetiyle yoğunlaşan tartışmaları iki başlık altında toparlayabiliriz. Birincisinde, “11 Eylül’de ne oldu?” sorusuna, ikincisinde de “11 Eylül’de tarih makas mı değiştirdi yoksa yalnızca hızlandı mı?” sorusuna cevap aranıyor.

Hâlâ bilmiyoruz
Resmi açıklamalara göre, El Kaide örgütünden “teröristler” dört yolcu uçağını kaçırdılar. Bu uçaklardan ikisi New York’taki Dünya Ticaret Merkezi kompleksinin “İkiz Kuleleri”ne çarptı, üçüncüsü ABD ordusunun merkezi Pentagon’u hedef almıştı, dördüncüsü de kırsal alana düştü.

Böylece dünyanın süper gücü ilk kez kendi toprağında saldırıya uğramış oluyordu. Saldırılarda, Dünya Ticaret Merkezi, “İkiz Kuleleri” çöktü, kompleksin diğer 5 binası, “Üçüncü Kule” olarak adlandıran yapı da başta olmak üzere tümüyle imha oldu, 3 bin 500’den fazla insan yaşamını yitirdi.

Akıllara önce şu soru geldi: Nasıl oldu da bir avuç terörist, CIA, FBI, NSA, MI6, MOSSAD, Deuxieme Bureau gibi dünyanın en yetkin istihbarat örgütlerini atlatarak bu saldırıyı gerçekleştirebildi? Bunu birçok başka soru izledi.

“İkiz Kuleler”in çöküş biçimi, enkazda karpit kalıntılarının bulunması, bir üçüncü kulenin daha çökmesi, enkazın kriminoloji soruşturması başlamadan, yasalara aykırı olmasına karşın temizlenmesi, Pentagon’da saldırının olduğu yerde duvarda bir delik olmasına karşın tanınabilir bir uçak enkazına rastlanamaması, civardaki kimi CCTV kameralarının kayıtlarının bulunamaması, New York ve Washington’ın hava güvenliğinden sorumlu NORAD’ın kaçırılan uçakları havada yakalamayı başaramamış olması açıklanamayan konular arasındaydı. “11 Eylül Soruşturma Komisyonu” bulgularını yayımlarken komisyonun başkanı, başkan yardımcısı, üst düzey hukuk danışmanının, raporu sahiplenmediklerini açıklamaları da soruları arttırdı.

Bu soruları sormakta ısrar edenler ise komplo teorileriyle uğraşmakla suçlandılar. Ama Bush yönetiminin, El Kaide’yle başlayan açıklamaları, Irak’ta kitle imha silahları var iddiaları da Paul Craig’in Counterpunch’taki yazısında işaret ettiği gibi aslında “komplo teorisi kategorisine girmiyor muydu?”

Bu sorulara bugüne kadar tatmin edici cevaplar bulunamadı. Ben kendi hesabıma bir komplodan çok, tarihte çürüyen imparatorluklarda çok sık rastlanan bir beceriksizlik, acımasız bir fırsatçılık örneğiyle karşı karşıya olduğumuzu düşünüyorum. Birincisi, o sırada yönetimde olanlara bakınca karşıma, bu kadar büyük bir olayı planlayacak, “fanatik” düzeyde inançlı, inancının getireceği riskleri kabul edecek “erdemli” insanlar değil, bir sürü paragöz, oportünist görüyorum. İkincisi, bu kadar büyük bir olayı gerçekleştirmek için gerekli olanakları, personeli bir araya getirebilen bir liderliğin, 11 Eylül sayesinde gündemine alabildiği en önemli konuda tümüyle başarısız kalmış olması, bana “şeytani bir zekâ ve cesaret”le karşı karşıya olmadığımı düşündürüyor.

Yine de Hannah Arendt’in “iblisin sıradanlığı” üzerine söylediklerini aklımın bir köşesinde tutuyorum. 10 yıl önce “terörizme karşı küresel savaş” ilan edenlerin, şu günlerde, Libya’da El Kaide akımından örgütlerle işbirliği yapıyor olmasının, tarihin bir ironisi olmaktan öte, tuhaflığı da dikkatimden kaçmıyor.

10 yılın siyasi bilançosu
11 Eylül saldırısının yarattığı şok, Bush yönetimine bir “yeni savunma stratejisi” açıklama fırsatı tanıdı. Bu “yeni” stratejinin üç ayağı olduğunda artık tüm yorumcular anlaşıyor. (Örneğin: P. Stephens, Financial Times, 01/09/11)

(1) Hegemonya (kabule, örnek alınmaya dayanan bir liderlik) olarak tanımlanabilecek bir stratejiden, imparatorluk (şiddete, dayatmaya öncelik veren) projesine yönelik bir dış politikayı benimsemek. (2) “Soğuk savaş” bittikten sonra, dağılmaya başlayan “Batı Bloku”nu, şimdi “terörizme karşı küresel savaş” yoluyla yeniden ABD kanatlarının altına alarak “tek kutuplu bir dünya” inşa etmek. (3) Stratejik bir enerji bölgesi, jeopolitik alan olan Ortadoğu’yu yeniden ve İsrail’in güvenliğini güçlendirecek yönde yapılandırmak.

İmparatorluk stratejisi başarılı olamadı. Terörizme karşı savaş Batı blokunu yeniden kuramadı. Ortadoğu’da da bir yeniden şekillenme başladı. Ama İran’ın bölgedeki etkisinin artmış olması, Türkiye ile İsrail’in arasındaki diplomatik-askeri, hatta ekonomik ilişkilerin kopacak noktaya gelmesi, Fas’tan Suriye’ye Müslüman Kardeşler örgütünün yükselmesi, İsrail ordusu komuta düzeyinde “Ortadoğu’da kitle imha silahlarının da kullanılacağı geniş çaplı bir savaş olasılığının” konuşuluyor olması, bu şekillenmenin, Bush yönetiminin amaçladığının aksi bir yöne doğru olduğunu düşündürüyor.

Prof. Leffer’in Council on Foreign Relations’un yayın organı, Foreign Affaires’in Eylül/Ekim 2011 sayısındaki yorumunda vurguladığı gibi, “yeni savunma stratejisi” önüne koyduğu amaçlara ulaşamadı, “Afganistan ve Irak’ta işgalin başarıyla gerçekleştirilememesi, bundan kaynaklanan ABD düşmanlığı ABD’nin küresel üstünlüğüne zarar verdi.” Artık, özellikle “11 Eylül” tartışmalarında, “ABD hegemonyası sona erdi” saptamasının egemenliği dikkat çekiyor.

Ekonomik bilanço…
11 Eylül saldırısının yarattığı yıkım sigorta sektörüne 4.55 milyar dolar yük getirdi. 2001’de ABD’nin savunma harcamaları 304 milyar dolar dolayındaydı, 2008’de 616 milyar dolara çıktı, 2010’da 1 trilyon dolara ulaştı. 11 Eylül’den sonra kurulan İç Güvenlik Örgütü, 10 yılda 360 milyar dolar harcadı. Washington Post geçen yıl yayımlanan bir araştırmasında, 1200 yeni güvenlik örgütünün kurulduğunu, 2000 yeni personelin işe alındığını aktarıyordu. Bu alana da 330 milyar dolar civarında kaynak aktarılmış. “Terörizme karşı küresel savaş”, Afganistan ve Irak işgallerinin maliyeti 1.2 trilyonla 4 trilyon dolar arası bir rakamdan oluşuyor. Bu verilerden hareketle, savaştan kazançlı çıkan kesimin savunma ve güvenlik endüstrisi olduğunu söyleyebiliriz. Ancak, bu kesimin kazancı, borç köpüğünü büyüterek, finansal krizin zeminin oluşmasına katkıda bulundu, ABD ekonomisine, genel olarak kapitalizme pahalıya patladı.

2001’de ABD bütçesi 128 milyar dolar fazla vermişti. 2008’de bütçe 450 milyar dolar açık veriyordu. Bu yıl bütçe açığının 1.3 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. ABD devlet borçlarının GSMH’ye oranı 2001’de yüzde 32.2’ydi, 2009’da 53.3’e yükseldi.

ABD’nin Çin’le yaptığı ticarette verdiği açık 2001 yılında 83 milyar dolar, Çin’e borcu 78 milyar dolardı. Geçen yıl bu açık 273 milyar dolara yükselmişti, borçlar da 1 trilyon doları geçmişti.

Bu nedenlerden olacak, Standart Chartered Bank’ın baş ekonomisti Gerard Lyons “Geçen on yılın en önemli üç sözcüğü ‘terörizme karşı savaş’ değil, ‘bu Çin’de yapıldı’ idi; gelecek on yılda da ‘bu Çin malıdır’ olacak” diyor. (L. Barber, Financial Times 05/09/11). (Çarşamba günü; “11 Eylül’de tarih makas mı değiştirdi yoksa yalnızca hızlandı mı?”)

]]>
1985’den sonra alım gücünde en büyük düşüş https://www.atik-online.net/blog/1985den-sonra-alim-gucunde-en-buyuk-dusus Mon, 11 Jul 2011 14:28:59 +0000 http://www.atik-online.net/?p=8956 HOLLANDA | 11 – 07 – 2011 | Pazartesi günü Hollanda’nın İstatistik Merkez Bürosu tarafından yayınlanan rakamlara göre Hollanda halkının alım gücü geçen yıl 0,5% oranında geriledi. Hollanda’da alım gücünde böyle yüksek bir düşüş 1985 yılından beri görülmemişti.

Alım gücündeki düşüş özellikle serbest çalışanları ve emeklileri etkiledi. Serbest çalışanların satın alma gücü 1,4%’le düşerken emeklilerdeki düşüş 0,8% oranında oldu. Bunun yanında en büyük düşüş yeni işsizlerde görüldü. İşini kaybedip işsizlik yardımı almaya başlayanlardaki satın alma gücündeki düşüş 17% oranında oldu.

 

]]>
Çin’de 6 Yıl Sonra İlk Ticaret Açığı https://www.atik-online.net/blog/cinde-6-yil-sonra-ilk-ticaret-acigi Sat, 10 Apr 2010 12:34:00 +0000 http://www.atik-online.net/?p=4935 PEKİN | 10 – 04 – 2010 | Çin, Mart ayında altı yıldan sonra ilk kez bir dış ticaret açığı kaydetti. Dünyanın en büyük nüfusuna sahip ülkenin ithalatı geçen ay çok yüksekti ve ihracat büyümesini aşarak, bir ticaret açığı yarattı. Çin gümrük makamları Cumartesi günü bildirdiği açık, daha öncede tahmin ediliyordu.

Ticaret Bakanı Chen Deming Mart ayında olası bir açığın olabileceği uyarısında bulunmuştu. Deming kısa vadede açığın fazlalığa dönüşeceğini de söyledi. Çin’de ithalat Mart ayında yüzde 66 oranında artarak, 119.3 milyar Dolara ulaştı. Buna karşılık olarak, ihracat yüzde 24,3 oranında artarak 112.1 milyar ABD Dolar olarak kayıtlara geçti.

]]>